Sana seni anlatsam kelimeler sensiz kalır. O yüzden seni senli cümlelerle anlatmaya başlayacağım. Çay ile sigaranın müthiş bir ikili olduğu zamanlarda geliyorsun aklıma. Bana hüznün başkenti neresi deseler; ‘mavi gökyüzü altında, yeşilliklerin arasında içilen çay ile sigaranın yanında, sahile vuran dev dalgalar ile kurulan düşlerin mavi denize döküldüğü yerdir’ derim. Yeşile olan bağlılık; yani ormanların arasında ve mavi renk ile kalbin derinliklerine inen yerde, insan kendisini boşluğa bırakıveriyor.
Yalnızlık girdabında insanın aklına ne gelebilir ki? Ya da neler gelebilir? Sorusuna en güzel yanıt; hüzün sokağında dolaşmaktır. Dükkânların önlerinden geçerken mazi gözlerinin önünde tekrar canlanıverir. Her bir dükkânın ismi okunur ve ingilizceye çevrilen cafe isimleri gibi olmuştur hepsi. Asimile olmak için yapılmış her bir dükkân; duyguların bastırılmış olduğunun en büyük göstergesidir adeta. İşte ilk dükkân ve üzerinde kırmızı harflerle yazılan EMOTİONS CAFE yazısı… İlk tanıştığımız yer ve menengiç kahvesinin tadına vardığım yer… Bütün duyguları bir arada yaşadığım yer, sana senli cümleleri kurduğum yer, kahvenin yanında sigara içilmediğini anladığım yerdi aslında burası.
Dükkândan çıkıp sokakta yürümeye devam ediyorum. Beyaz harflerle yazılan bir BABEL CAFE daha. Sana sevdiğimi söylediğim, aşkın mutluluğa dönüşeceği yerdi burası. Hislerimi bir araya getirerek, kelimeleri anlamlandırarak, kalbimden kalbine bir köprü inşa etmek istediğim yerdi. Köprünün ayaklarını EMOTİONS CAFE’de menengiç kahvesini yudumlarken yapmıştım. BABEL CAFE’de ise; köprünün halatlarını sağlamlaştırmaya çalışıyordum. Sana senli cümleleri kurarken, bir ara yüzünde oluşan gamzenin yerini endişe kapladı. Duygular karmaşası içerisinde ne söyleyeceğini kestiremiyordum. Meraklanmıştım ve bu sahneyi çok defa zihnimde tekrar tekrar oynadım, aynı bir tiyatrocunun tiyatro sahnesinde çalışma yapması gibiydi. Sonuç ne olursa olsun, bu deli kalbin ne hissettiklerini bilmen gerekiyordu. Hızlıca kalktın yerinden ve kararını yarın vereceğini söyledin.
Hüzün sokağında bir kez daha yürümeye başladım. Ve nihayet hüzün sokağının en kasvetli dükkânının önündeyim. Siyah harflerle STREET CAFE yazan camekâna bakıyordum. Camdan içeriye bakınca; içimi karartan, beni ürperten bir duyguya kapıldım. İçeriye attığım ilk adımla duygularım yerinden oynamıştı. Masanın başında beni bekliyordun, gamzenden eser yoktu. Asık suratınla bana bakıyordun ve çay söyledim kendime. Konuşmaya başladın ve kalbimin derinliklerinde deprem meydana geldi. Denizin üzerinde kalbinden kalbine giden köprü bir anda yıkılıverdi. Son sözlerini söyledikten sonra kalkıp gittin ve beni yalnız başına, o kasvetli ortamda bir başına bıraktın. Çayımı yudumlarken sigara paketimden bir tane sigara çıkardım ve yaktım. Dertli olan adama, sigaranın yanında çayda ikram edilir. Kaç çay içtiğimi hatırlamıyorum, ama sigara paketimin bittiğini hatırlıyorum.
Ve hüzün sokağındayım yine. Burası artık benim evim gibi. Sürekli bu cafelerde takılmayı sever oldum. Siyah harflerle camın tamamına yazılan STREET CAFE; benim vazgeçilmez mekânım haline geldi. Ne zaman hüzün sokağına girsem; STREET CAFE’de bir çay içmeden kalkmıyorum.