DUYARSIZLAŞTIK

Abone Ol

Şehit haberleri… Türkiye gündemini oluşturan şehit haberlerini, sıkça duymaya başladık. Artık kulaklarımız ve gözlerimiz, bu tür haberlere aşina olmaya başladı. Türkiyenin dört bir yanından gelen şehit haberleri, ülkeyi yine kasıp kavuruyor. Ama sorun şu, biz bu ülkenin vatandaşı olarak bu haberlere karşı neler yapıyoruz? Tabiî ki bu haberlere karşı duyarsız kaldık. Neden peki? Bizi bu duyarsızlaştırmaya iten düşünce neydi? Bunun tek sebebi alışkanlıktır. Çünkü sürekli gelen şehit haberleri, bizi duyarsızlaştırmaya itti.

Herkes kendi derdine düşmüş, kimse kimseyi kale almıyor, herkes kendi derdinde. Arkadaşımızın, dostumuzun, ailemizin bir sorununa bile duyarsız kalmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Peki, kendi derdimiz neydi? Kendi derdimiz, BİZE DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN mantığıyla, hayatımıza yön verirken, cebimizden çıkacak olan paraya, itina ile bakıyoruz. Aman para benden çıkmasın, parama kimse dokunmasın, çok para kazanayım derdine düşmüştük.

Kitlesel olarak, birlik olarak neler başarabildiğimizi unutmuş, artık BEN diye düşünmeye başladık. ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR mantığıyla, hareket etmeye başladık. İnsanı insan olarak değil de, para olarak görmeye başladık. Yani çıkar üzerine arkadaşlık, dostluk, aile bağlarını kurduk. Ama hiç düşünmedik; bir insanın düşüncelerini, sıkıntılarını, derdine derman olmayı… Sadece para gözüyle baktık, bütün insanlarımıza. Bir annenin ve babanın evladına baktığı o gözlerle, biz birbirimize bakamadık. Bir annenin ve babanın evladını davul zurnayla, elleri kınalı bir şekilde askere uğurlarken ki, mutluluğu ve sevinci paylaşamaz hale geldik.

Aslında, paylaşmayı öğrenemedik. Sevgimizi, saygımızı, sevincimizi, dostluğumuzu, çocuğumuzu ve hakeza nice bütün değerlerimizi, biz insanlar olarak, bu ülkede yaşayan vatandaşlar olarak öğrenemedik. Öğrenmeliyiz ve öğrenmek zorundayız. Bir insan zorla öğrenebilir ve zorlukla öğretilebilir. Her gün çıkan şehit haberleri bize öğretmeli.

Ekmek davası uğruna, beline taktığı silahla, cebindeki rozetle, gece gündüz demeden, vatanı korumak adına, iş adı altında nöbet tutan polislerimiz, köy korucularımız ve askerlerimizi düşünemedik. Evine bir parça ekmek götürebilmek için, ailesinin geçimini sağlayabilmek için, evlatlarına refah bir hayat sunabilmek için, gece gündüz demeden nöbet tutan bu insanların gözüyle, hiç bakamadık bu dünyaya. NERDEN GELDİK VE NEREYE GİDİYORUZ diyemedik. Geçmişten dersler alamadık. Hayatımıza yön veremedik. Bir dava edinemedik.

Şimdi şehit haberlerini duymaya başladık. Elazığ, Bitlis ve nice diğer illerden gelen şehit haberleri, bizi yerimizden bile kaldırmamaya başladı. Kalbimizde bir derin AHH bile geçiremedik. Şehit ismi geçerken bile, o şehit ailesinin haberi alınca çıkaracağı ağıtları, bayılmalarını ve hatta kalp krizi geçirebileceklerini bile düşünemedik. Halbuki o şehit kelimesi bile, insanın başından aşağıya doğru kaynar sular akıtması gerekirken, biz içimizden, YİNE Mİ ŞEHİT diye geçirmeye başladık. Şehit kelimesinin manası dahi, unutmuş hale gelmişiz. Şehit, vatanı uğruna gözünü kırpmadan canını seve seve verebilen kişidir.

ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKTI evet. Bir ailenin evine ateş düştü. Kalplerinde derin bir yara açtı. Artık o yara kabuk bağlamaz, hep bir şehit haberi, o yaraya tuz biber olur. Nice başların, bu vatan uğruna verildiği bu ülkede rahat yaşayabiliyorsak, bunu sağlayan askerlerimiz, polislerimizdirler. Bunun bilincinde yaşarsak şayet, bu şehit haberleri yerini, ülkenin kalkınması ile ilgili haberlere dönüşeceğinden eminim. Elimizden gelen, bu vatan uğruna canını feda eden insanlarımızın değerini bilmek ve bir hiç uğruna ölmediklerini bütün dünyaya göstermektir.

Ay yıldızlı bayraklara sarılı tabutları, bir daha görmemek dileğiyle vesselam….