Güngör; üniversiteli talebelerin boş vakitleri olduğu zaman ya bizi oraya çağırsalar ya onlar buraya gelse bildiklerimiz dersleri kendilerine tarif etsek ne var yani ki olur.
SİZİ TANIYA BİLİR MİYİZ?
Ben Mehmet Emin Güngör Şanlıurfa 01.05.1950 nüfusta doğumlu ama ben ana doğumum 1942 doğumluyum. Beş altı yaşındayken Kur’an okuyordum. Kur’an’dan sonra canımız sıkılıyordu arkadaşlar işe giderken bende işte anneme babama, babama pek diyemiyorduk da anama dedim babama söyle beni de ustaya versin bende bir çırak olayım. Gitmişler demek bu kazaz pazarında tanıdığı adamlar vardı. Allah ölenlerin hepsine rahmet etsin. 1947 senesinde ben kazaz pazarında kazazcılık yaptım. Ama nüfusta 1950 doğumluyum nasıl olacak şimdi yani doğmadan önce kazazcılık yapıyormuşum. Aslında öyle değil nüfusa küçük koymuşlar benim yaşımı. Gittik bir baktık ki ustaya bizi verdiler. Selam aleyküm, aleyküm selam kazazlıkmış. İpekçilik ama çok çalıştık inan ki biz çalıştığımız zaman alıştıktan sonra bu parmaklarımızdan, tırnaklarımızdan kan geliyordu sim keserdi. Sim kesici bir maddedir, çok çalıştın mı usulünü de bilmedin mi parmağını da keser elini de keser. Çok çalışa, çalışa. İşte ona öyle alıştık ustalarımızın bize gösterdiği müsemmayı, Allah razı olsun. Ama mesleğimizi çok geç öğrendik.
BU MESLEĞİ GELECEK NESİLLERE AKTARIYORSUN NELER SÖYLEYECEKSİNİZ ?
Şimdiki gençler çok akıllı maşallah herhalde okuduklarından tabi tahsilli olduklarından. Bir şeyi tarif ettin mi hemen kaç tane çırak geldi gitti yani ben çok seviniyordum öyle olması çok iyi. Şimdi durum bu ibarette kimse bu mesleğimizin şimdi yapıyoruz kimse bilmiyor ki kazazlık yapıyoruz burada. Yani bazıları bilmiyor bilenlerde var. Allah Türkiye’nin ve Şanlıurfa’nın büyüklerinden razı olsun. Çok ön ayak oldular. Kazazlık yoktu bende burada dükkan açmıştım. Bir arkadaş geldi dedi ki biliyordu benim kazaz olduğumu işte kazalığa geleceksin dedi. Geleneksel el sanatlarında çalışmak için vallahi dedim ben gitmek istemiyorum çünkü emekliliğim de var. Dedik ki madem eğer Urfa için çok iyidir bizde kabul ettik. Yedi sekiz senedir Allah razı olsun devletin maiyetinde halk eğitim bize maaş veriyor. Valiliğin maiyetinde çalışıyoruz. Bu meslekte biz diyorduk tümüyle öldü meğer ölmemiş. Yani bir şey yapıldığı zaman alıcısı da bulunuyor. Buraya Amerikalılar gelmişti bizden renkli kaytan aldılar. Köylülerin taktığı bir takıyı aldılar şaşırdık. Şimdi mesela dışarıdan Antep’ten, Adıyaman’dan, İstanbul’dan, Ankara’dan gelen Konya’dan kaç tane bugün gelmişti. Yaptığımız agelleri alıyorlar. Başlarına takıyorlar. Demek ki bir şey yapıldı mı unutulmaya yüz tutmuş bile olsa bazı hatırlamalar insanı getiriyor. Şimdi hakikaten yaptığımız eşyaların yüzde doksanı satılıyor. Ama az satılıyor belki tam bilinmiyor. Bizim eski yerimizde kimse pek gelmiyordu oraya turistler gelmiyordu. Gelen turistler bir şey almıyorlardı gelip çarşıdan alıyorlardı. Şimdi burada gördüler mi halk zaten başlı başına geziyor. Bu nedir diyorlar valla bildiğimiz kadarıyla işte saç bağıdır diyoruz, yöresel takıdır diyoruz. Folklorda da kullanılıyor bizim bu yaptıklarımız. Renkli kaytan dediğimiz, sırmalı puşu dediğimiz eskiden Suriye’den getiriyorduk şimdi bizim çulhacılar yapıyor, hışvalı yapıyor, aravani yapıyor, ahmediye yapıyor, direkli yapıyor bunların isimleri hepsi ayrı ayarı yapılıyor.
KAZAZCILIK NEDİR BİZE BİLMEYENLER İÇİN MESLEĞİNİZDEN BAHSEDER MİSİNİZ?
Kazacılık ipek el işi demek, yöresel takı yapmak demek, geleneksel el sanatlarının değişik bir temeli olan bir şeydir. Çünkü bunu kırsal kesimde yaşayan analarımız, kızlarımız, bacılarımız bunu takmadan ne düğüne giderdi utanırdı saç bağısı yok renkli kaytan takmamış ve ya fesi yok. Yani bu yöresel bir şeydir. Mesela şimdi bu elimdeki iğne deliktir. Bu kumaştan yapılırdı dört parça her bir parçasına biz iplikle şişliyorum ben benzetiyorum bu eski el işlerine inan bunu bile gelip alıyorlar. Keçe mesela bazı atılan parçalar var mesela onları biriktiriyoruz. Bazen de keçe ustamız sağ olsun bunu özel bize pişirip getiriyor ona yapıyoruz halkta alıyor. Kazacılık demek el işi, ipekçilik, örgü işi demektir. Eski ustalarımız gerçi internette de var tarihe de baksalar belki iki yüz küsur seneyi de geçiyor bu mesleğin yapılışı. Padişahların hırkalarına bile nakış yaparlarmış. Kazazların özellikleri çoktur. Kazalar narindir, kibardır bir müzisyen gibi elleri naziktir. Ustalarımız belki bizimki değildir hatta bir deyim vardır latifeli söylerdi ustalarımız deve kelam etmez ama sormuşlar deveye demişler ki mesleğin ne demiş ki kazaz demiş vallahi o ellerine de yakışır kazazlık yani şimdi kibarlığın değişik bir şeklini izah ediyor rahmetli ustalarımız. Yani kazaz demek çok güzel bir şey demektir. Biz mesela çalışırdık saç bağı dediğimiz saç bağı iplerini bayanlar evde çalışırdı yetiştiremezdik, elli çift, yüz çift, iki yüz çift böyle evde yapılırdı. Tüccarları gelirdi onlara biz attar derdik gelip götürürdü köylerde satarlardı. Siverek’e mesela hep kendileri gelirdi biz götürürdük. Mardin olsun, Viranşehir olsun, Suruç olsun, Hilvan olsun zaten o tarafa geçtin mi ekmek kuyruğu gibi mal satılırdı. Yani kazacılık çok değişik bir meslektir. Çok eski bir meslektir. Ben zaten kafamda vardı yani şimdi bu mesleğe alışan inanın ki bir köşede otursa bu renkli şeyleri assa merak içinde alıyorlar. Şimdi diyor ki şark odama asacağım veriyoruz bir tane beş liraya götürüyor bereket versin sermayesi çok cüzi bir şey ama olsun yine para ediyor bir şeyler oluyor yani kazazcılığın özelliğinde de çiftçilerde yatıyor.
KAZAZCILIK ESKİDEN NASILDI ŞİMDİ NASIL?
Eskiden çok iyiydi derneği vardı. Eskiden rahmetli Yasin usta vardı Yasin Bayraktar dernek başkanlığını yapardı. Daha ondan öncekiler başkaları da vardı. Onlarda yapardı benim yetiştiğim zamanı söylüyorum. Şimdi dernekte kalmadı gençlerde yok yani yapacak bir durum yok. Şimdi Suriye yıkıldı kırk senedir bu meslek yapılmıyor benim bildiğim kadarıyla. Bizden sonra Allah büyüklerden razı olsun bu işi böyle kurdular. Bizimde canımız sıkılmıyor gelip hep eski günleri hatırlatıyoruz. Eskiden çok yağlı bir meslekti ben tam izah edemiyorum her şeydi bereketliydi para çoktu. Cumartesi oldu mu öğleden sonra biz kalfa olduğumuz halde dağa giderdik gezmeye yani bizde çok para kazanırdık. Benim haftalığım yedi buçuk liraydı cumartesi günü ustam hesap görürdü vallahi elli kağıttan fazla bana para verirdi. Niye? Gece çalışıyorduk. Gece evde bu zaza püskülüydü ve öbür şeylerdi bize veriyordu götürüp evde çalışıyorduk haftalığımız elli liraya geliyordu. Babam rahmetlik diyordu ki vallahi sen benden iyi kanıyorsun. Hakikaten öyle bir adam çalışıyor iki buçuk liraya o zaman yani 1947-1948 yıllarında öyle çalışıyordu. Ustalarımız da artık ne kadar kazanıyorlarsa da güle güle yesinler. Böyle bir meslekti kaybolmayacak bir meslekti.
PEKİ, ŞUANDA BU MESLEK NASIL NELER DEĞİŞTİ O GÜNDEN BU GÜNE?
Şimdiki gençler gördüğümüz şeylere aşık oluyorlar. Yani hakikaten bende şaşırıyorum yani ben diyordum ki yapılan şeyler satılmaz. Mesela tarak ustamız var Mahmut usta adını anıyoruz ama Allah işini rast getire inan ki İstanbul’a gitti fuara şimdi git sor kendisine nasıl satılıyor muydu? İstanbul fuarında geçen sene ben gittim yok sattık. Ne götürdüysek hepsi satıldı. Renkli kaytan olsun, saç bağı olsun, bir şey icat ettik kakül diye başa takılıyor. Bayanlar geliyor bayılıyor hoşlarına gidiyor. Ucuzda veriliyor tabi ucuz verildi mi tabi hala gene kazanıyor. Mesela kakülün sermeyesi hala kaç kuruştur bilmeme ama masraf emek var tabi. Emeğin karşılığı değişiktir bizde bağışlıyoruz tabi. Büyüklerimizde diyor ki pahalı satmayın. Yani durum bu merkezde şimdi, çok kötü değil.
ŞANLIURFA HALKININ RAĞBETİ NASIL BU MESLEĞE?
Şimdi Şanlıurfa’nın rağbeti eskileri biliyor gördükleri zaman aklı karışıyor yani bu meslek hala var mı duruyor mu daha. Yeni görenlerde bu nedir diyor. Bildiğimiz kadar izah ediyoruz. Biraz hoşlarına gidiyor. Ama yabancıların rağbeti çok ben buna şaşırıyorum. Bunu hiç kullanmayanlar İstanbul, Ankara, İzmir veya Konya gelip gördüklerinde muhakkak alıyorlar. Bu nasıl oluyor çırağım olan sevgilim hayat arkadaşım hemen kendilerine bir şey tarif ediyor taç diye satıyor. Adı egaldir taç diyor onlara valla satılıyor da. Azda olsa satılıyor. Ben ona şaşırıyorum. Yani dışarıdan aldıkları için güzel adam alıyor şark odasına koyuyor az önce dediğim gibi çocuklarına takıyor seviniyor. Burada görüyoruz. Durum bu merkezdedir şimdi.
YABANCILAR İLK GÖRDÜKLERİNDE NASIL BİR TEPKİ VERİYORLAR?
Kiler takmış diyorlar diyoruz şimdi yaptığımız agallar şimdi renk renk yapıyorum ben her rengi var renklilerini bayanlara satıyoruz. Siyah olsun, gri olsun daha böyle başka renkler var onları da erkekler takıyor. Bayanlar da takıyor valla şimdi ayrım yok ki zaten. Seviyorlar işlerine de geliyor. Bir tanesini beş liraya veriyoruz onlar da memnun inşallah büyüklerimiz de memnun olur. Biz onlardan razıyız Allah da onlardan razı olsun.
BURADA NELERİ YAPIYORSUNUZ?
Taş bağı yapıyoruz eskiden ne yapıldıysa hepsini yapıyoruz. Zaza püsküllerinin örneklerini yapıyoruz yani örnek dediğim gerçeğini yapmışız. Onları indiriyoruz gelenlere Ankara da bile sattım zaza püskülünü bir tane Rizeli gelmişti yav diyor bu anamın taktığı iki üç tane sattık ona zaza püskülü. Rak dediğimiz Suruç tarafında hep takarlardı köfüyle beraber, fesle beraber takılırdı altınlarla birlikte onlarda satılıyor. Satılmayan bir şey yok valla. Hepsi satılıyor. Biz burada şimdi bükme mükme el işi olduğu için mesela çulhacı halılar çalışıyor halıcılar bitti mi bize getiriyorlar biz kilimlerin etrafını püskül yapıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla düzenli bir şekilde boş kalmıyoruz.
BU YAPTIĞINIZ EL İŞLERİNİN FİYATLARI HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
Mesela reft var mesela on lira diyorlar yirmi beş lira, kakül beş lira, renkli kaytan beş liraya diyoruz. Mesela bunları yapıyoruz dörtlü olanları on lira, beşli oldu mu on beş liraya oluyor. Fiyatlarımız uygun zaten fiyatı hatta kağıda da yazdık dedik dışarıda görsünler bazılarına beş lira diyoruz bir tane alacağına bazen iki tane alıyorlar. Öyle ekmek gibi satılmıyor ama hiç satılmayan bir şey de değil. Satılıyor yani iş de oluyor.
GENÇLERİN İLGİSİ NASIL ÇIRAK YETİŞİYOR MU?
Çırak geliyor ücretsiz olduğu için hep söylüyoruz bunu işte iki gün geliyor üç gün geliyor bir gün daha geliyor. Tedirgin oluyor yani parasız burada bir yemek veremiyoruz olmuyor yani para almadan da adam mesela karaköprü de oturuyorsa öyle çıraklar da var. Sevenler geliyor bazen işte bir iki sat kalıyor kal da diyemiyorsun kendisine nasıl diyeceksin adam diyor ki tamam canım sıkıldı sonra gelirim gitti mi diyorsun Allah işini rast getire. Öğrendiği kadar yani öğrenmek için de tam gelmiyor.
SİZİN İŞİNİZİN ZORLUKLARI NELERDİR?
İşimizin zorlukları yok işte malzememiz bittiği zaman zaten bizim uydurma şeylerden olmuyor ipek, floş veya diğer öbür türlü meshleri teltiklerden hallediyoruz. Eskiden Suriye varken orada çok güzel ipekler vardı, floşlar vardı çok değişik güzeldi. Şimdi kapalı Antep, İstanbul o taraflardan ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Kötü değil yine malzeme buluyoruz.
MESLEĞİNİZİN DAHA DA CANLI TUTULMASI VE YAYGINLAŞMASI İÇİN YETKİLİLERDEN BİR TALEBİNİZ VAR MI?
Allah razı olsun onu söylüyoruz yine söyleriz şimdi ben diyorum ki mesela üniversiteli talebelerin boş vakitleri olduğu zaman ya bizi oraya çağırsalar ya onlar buraya gelse bildiklerimiz dersleri kendilerine tarif etsek ne var yani ki olur. Şimdi herkesin kendine göre bir karakteri vardır. Bir gün ben Karadeniz’e gitmiştim Sarıyer de çok kaldım yirmi küsur sene bir arkadaşım var ağ örüyordu. Ben kendisine dedim sen bunu nasıl örüyorsun? Ben o zaman kuyumculukta yapıyordum. Kazaz mesleğim yani örgü işlerini bildiğim halde nasıl yapıyorsunuz dedim. Dedi bu sana dedi bu sanatı bir saat tamircisi de benden sormuştu. Meslek hatta böyle bir ağabeyimizde vardı Allah rahmet etsin. İsmet reis diyordu ki yapmak istersen bir eşek nalının mengenenin başında usta Çingene olsa gidip çalışacak bir Çingene’nin yanında. Yani o eşek nalının eğer ustası Çingene ise o işi biliyorsa ondan gidip işi öğrenmesen o nalbandın nalını yapamazsın. Olsun biz bir düğüm biliyoruz değişik şeyler biliyoruz bildiğimiz kadar öğretsek kalır yani olur. Yaptığımız şeyler hayvanlara da takılıyor. Atlara takılır hatta seven ineklerine bize gelir derdi bu bocukları yan taraflarına püskül takın takardık. Eşekleri güzel olanlara püskül yapardık götürüp takarlardı. Atlara bilhassa değişik şeyler olurdu yapar takarlardı. Güzel bayanlarımızda takardı. Yani annende takmıştır ben biliyorum gördüm diye ninelerimiz zaten takıyordu. Hala takanlar da var. Kırgızistan, Azerbaycan da takan var. Meslek ölmemiş. Türkiye de işte bu büyüklerden Allah razı olsun ne kadar canlanacak ne kadar canlı tutacaklar onu da bilmiyoruz. Hayırlısı olsun diyelim. Yani şimdi burada çalışıyoruz diye iyi geliyor bana da. Hani biraz önce dediğim gibi üniversite talebeleri veya başka ellerinde imkanlarla buralara gönderseler mesela tarakçı var, tespihçi var, kürkçü var bütün malzemeler var. ressam var hat-ı hüsnü var yani bunlar hepsi burada zanaatkarlar gönderseler çok iyi hem kalabalık olur hem millet birbirini tanır. Hiç değilse eve gider annesine babasına der ki böyle bir meslek yeri var külliye şenlenmiş derler. Şimdi az bile var. Ben sıra geziyorum sıra arkadaşlarımız bilmiyor ki burada külliye tam faaliyete girmiş. Bilen var az şikayet yok yani şikayet etmiyoruz. Allah yine büyüklerimizden razı olsun. Sizden de Allah razı olsun yayınınızın da Allah devamını sağlasın inşallah. Sizin de faaliyetiniz iyi Allah daim etsin inşallah.
BİZE ZAMAN AYIRDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
Ben teşekkür ederim.
SİZİ TANIYA BİLİR MİYİZ?
Ben Mehmet Emin Güngör Şanlıurfa 01.05.1950 nüfusta doğumlu ama ben ana doğumum 1942 doğumluyum. Beş altı yaşındayken Kur’an okuyordum. Kur’an’dan sonra canımız sıkılıyordu arkadaşlar işe giderken bende işte anneme babama, babama pek diyemiyorduk da anama dedim babama söyle beni de ustaya versin bende bir çırak olayım. Gitmişler demek bu kazaz pazarında tanıdığı adamlar vardı. Allah ölenlerin hepsine rahmet etsin. 1947 senesinde ben kazaz pazarında kazazcılık yaptım. Ama nüfusta 1950 doğumluyum nasıl olacak şimdi yani doğmadan önce kazazcılık yapıyormuşum. Aslında öyle değil nüfusa küçük koymuşlar benim yaşımı. Gittik bir baktık ki ustaya bizi verdiler. Selam aleyküm, aleyküm selam kazazlıkmış. İpekçilik ama çok çalıştık inan ki biz çalıştığımız zaman alıştıktan sonra bu parmaklarımızdan, tırnaklarımızdan kan geliyordu sim keserdi. Sim kesici bir maddedir, çok çalıştın mı usulünü de bilmedin mi parmağını da keser elini de keser. Çok çalışa, çalışa. İşte ona öyle alıştık ustalarımızın bize gösterdiği müsemmayı, Allah razı olsun. Ama mesleğimizi çok geç öğrendik.
BU MESLEĞİ GELECEK NESİLLERE AKTARIYORSUN NELER SÖYLEYECEKSİNİZ ?
Şimdiki gençler çok akıllı maşallah herhalde okuduklarından tabi tahsilli olduklarından. Bir şeyi tarif ettin mi hemen kaç tane çırak geldi gitti yani ben çok seviniyordum öyle olması çok iyi. Şimdi durum bu ibarette kimse bu mesleğimizin şimdi yapıyoruz kimse bilmiyor ki kazazlık yapıyoruz burada. Yani bazıları bilmiyor bilenlerde var. Allah Türkiye’nin ve Şanlıurfa’nın büyüklerinden razı olsun. Çok ön ayak oldular. Kazazlık yoktu bende burada dükkan açmıştım. Bir arkadaş geldi dedi ki biliyordu benim kazaz olduğumu işte kazalığa geleceksin dedi. Geleneksel el sanatlarında çalışmak için vallahi dedim ben gitmek istemiyorum çünkü emekliliğim de var. Dedik ki madem eğer Urfa için çok iyidir bizde kabul ettik. Yedi sekiz senedir Allah razı olsun devletin maiyetinde halk eğitim bize maaş veriyor. Valiliğin maiyetinde çalışıyoruz. Bu meslekte biz diyorduk tümüyle öldü meğer ölmemiş. Yani bir şey yapıldığı zaman alıcısı da bulunuyor. Buraya Amerikalılar gelmişti bizden renkli kaytan aldılar. Köylülerin taktığı bir takıyı aldılar şaşırdık. Şimdi mesela dışarıdan Antep’ten, Adıyaman’dan, İstanbul’dan, Ankara’dan gelen Konya’dan kaç tane bugün gelmişti. Yaptığımız agelleri alıyorlar. Başlarına takıyorlar. Demek ki bir şey yapıldı mı unutulmaya yüz tutmuş bile olsa bazı hatırlamalar insanı getiriyor. Şimdi hakikaten yaptığımız eşyaların yüzde doksanı satılıyor. Ama az satılıyor belki tam bilinmiyor. Bizim eski yerimizde kimse pek gelmiyordu oraya turistler gelmiyordu. Gelen turistler bir şey almıyorlardı gelip çarşıdan alıyorlardı. Şimdi burada gördüler mi halk zaten başlı başına geziyor. Bu nedir diyorlar valla bildiğimiz kadarıyla işte saç bağıdır diyoruz, yöresel takıdır diyoruz. Folklorda da kullanılıyor bizim bu yaptıklarımız. Renkli kaytan dediğimiz, sırmalı puşu dediğimiz eskiden Suriye’den getiriyorduk şimdi bizim çulhacılar yapıyor, hışvalı yapıyor, aravani yapıyor, ahmediye yapıyor, direkli yapıyor bunların isimleri hepsi ayrı ayarı yapılıyor.
KAZAZCILIK NEDİR BİZE BİLMEYENLER İÇİN MESLEĞİNİZDEN BAHSEDER MİSİNİZ?
Kazacılık ipek el işi demek, yöresel takı yapmak demek, geleneksel el sanatlarının değişik bir temeli olan bir şeydir. Çünkü bunu kırsal kesimde yaşayan analarımız, kızlarımız, bacılarımız bunu takmadan ne düğüne giderdi utanırdı saç bağısı yok renkli kaytan takmamış ve ya fesi yok. Yani bu yöresel bir şeydir. Mesela şimdi bu elimdeki iğne deliktir. Bu kumaştan yapılırdı dört parça her bir parçasına biz iplikle şişliyorum ben benzetiyorum bu eski el işlerine inan bunu bile gelip alıyorlar. Keçe mesela bazı atılan parçalar var mesela onları biriktiriyoruz. Bazen de keçe ustamız sağ olsun bunu özel bize pişirip getiriyor ona yapıyoruz halkta alıyor. Kazacılık demek el işi, ipekçilik, örgü işi demektir. Eski ustalarımız gerçi internette de var tarihe de baksalar belki iki yüz küsur seneyi de geçiyor bu mesleğin yapılışı. Padişahların hırkalarına bile nakış yaparlarmış. Kazazların özellikleri çoktur. Kazalar narindir, kibardır bir müzisyen gibi elleri naziktir. Ustalarımız belki bizimki değildir hatta bir deyim vardır latifeli söylerdi ustalarımız deve kelam etmez ama sormuşlar deveye demişler ki mesleğin ne demiş ki kazaz demiş vallahi o ellerine de yakışır kazazlık yani şimdi kibarlığın değişik bir şeklini izah ediyor rahmetli ustalarımız. Yani kazaz demek çok güzel bir şey demektir. Biz mesela çalışırdık saç bağı dediğimiz saç bağı iplerini bayanlar evde çalışırdı yetiştiremezdik, elli çift, yüz çift, iki yüz çift böyle evde yapılırdı. Tüccarları gelirdi onlara biz attar derdik gelip götürürdü köylerde satarlardı. Siverek’e mesela hep kendileri gelirdi biz götürürdük. Mardin olsun, Viranşehir olsun, Suruç olsun, Hilvan olsun zaten o tarafa geçtin mi ekmek kuyruğu gibi mal satılırdı. Yani kazacılık çok değişik bir meslektir. Çok eski bir meslektir. Ben zaten kafamda vardı yani şimdi bu mesleğe alışan inanın ki bir köşede otursa bu renkli şeyleri assa merak içinde alıyorlar. Şimdi diyor ki şark odama asacağım veriyoruz bir tane beş liraya götürüyor bereket versin sermayesi çok cüzi bir şey ama olsun yine para ediyor bir şeyler oluyor yani kazazcılığın özelliğinde de çiftçilerde yatıyor.
KAZAZCILIK ESKİDEN NASILDI ŞİMDİ NASIL?
Eskiden çok iyiydi derneği vardı. Eskiden rahmetli Yasin usta vardı Yasin Bayraktar dernek başkanlığını yapardı. Daha ondan öncekiler başkaları da vardı. Onlarda yapardı benim yetiştiğim zamanı söylüyorum. Şimdi dernekte kalmadı gençlerde yok yani yapacak bir durum yok. Şimdi Suriye yıkıldı kırk senedir bu meslek yapılmıyor benim bildiğim kadarıyla. Bizden sonra Allah büyüklerden razı olsun bu işi böyle kurdular. Bizimde canımız sıkılmıyor gelip hep eski günleri hatırlatıyoruz. Eskiden çok yağlı bir meslekti ben tam izah edemiyorum her şeydi bereketliydi para çoktu. Cumartesi oldu mu öğleden sonra biz kalfa olduğumuz halde dağa giderdik gezmeye yani bizde çok para kazanırdık. Benim haftalığım yedi buçuk liraydı cumartesi günü ustam hesap görürdü vallahi elli kağıttan fazla bana para verirdi. Niye? Gece çalışıyorduk. Gece evde bu zaza püskülüydü ve öbür şeylerdi bize veriyordu götürüp evde çalışıyorduk haftalığımız elli liraya geliyordu. Babam rahmetlik diyordu ki vallahi sen benden iyi kanıyorsun. Hakikaten öyle bir adam çalışıyor iki buçuk liraya o zaman yani 1947-1948 yıllarında öyle çalışıyordu. Ustalarımız da artık ne kadar kazanıyorlarsa da güle güle yesinler. Böyle bir meslekti kaybolmayacak bir meslekti.
PEKİ, ŞUANDA BU MESLEK NASIL NELER DEĞİŞTİ O GÜNDEN BU GÜNE?
Şimdiki gençler gördüğümüz şeylere aşık oluyorlar. Yani hakikaten bende şaşırıyorum yani ben diyordum ki yapılan şeyler satılmaz. Mesela tarak ustamız var Mahmut usta adını anıyoruz ama Allah işini rast getire inan ki İstanbul’a gitti fuara şimdi git sor kendisine nasıl satılıyor muydu? İstanbul fuarında geçen sene ben gittim yok sattık. Ne götürdüysek hepsi satıldı. Renkli kaytan olsun, saç bağı olsun, bir şey icat ettik kakül diye başa takılıyor. Bayanlar geliyor bayılıyor hoşlarına gidiyor. Ucuzda veriliyor tabi ucuz verildi mi tabi hala gene kazanıyor. Mesela kakülün sermeyesi hala kaç kuruştur bilmeme ama masraf emek var tabi. Emeğin karşılığı değişiktir bizde bağışlıyoruz tabi. Büyüklerimizde diyor ki pahalı satmayın. Yani durum bu merkezde şimdi, çok kötü değil.
ŞANLIURFA HALKININ RAĞBETİ NASIL BU MESLEĞE?
Şimdi Şanlıurfa’nın rağbeti eskileri biliyor gördükleri zaman aklı karışıyor yani bu meslek hala var mı duruyor mu daha. Yeni görenlerde bu nedir diyor. Bildiğimiz kadar izah ediyoruz. Biraz hoşlarına gidiyor. Ama yabancıların rağbeti çok ben buna şaşırıyorum. Bunu hiç kullanmayanlar İstanbul, Ankara, İzmir veya Konya gelip gördüklerinde muhakkak alıyorlar. Bu nasıl oluyor çırağım olan sevgilim hayat arkadaşım hemen kendilerine bir şey tarif ediyor taç diye satıyor. Adı egaldir taç diyor onlara valla satılıyor da. Azda olsa satılıyor. Ben ona şaşırıyorum. Yani dışarıdan aldıkları için güzel adam alıyor şark odasına koyuyor az önce dediğim gibi çocuklarına takıyor seviniyor. Burada görüyoruz. Durum bu merkezdedir şimdi.
YABANCILAR İLK GÖRDÜKLERİNDE NASIL BİR TEPKİ VERİYORLAR?
Kiler takmış diyorlar diyoruz şimdi yaptığımız agallar şimdi renk renk yapıyorum ben her rengi var renklilerini bayanlara satıyoruz. Siyah olsun, gri olsun daha böyle başka renkler var onları da erkekler takıyor. Bayanlar da takıyor valla şimdi ayrım yok ki zaten. Seviyorlar işlerine de geliyor. Bir tanesini beş liraya veriyoruz onlar da memnun inşallah büyüklerimiz de memnun olur. Biz onlardan razıyız Allah da onlardan razı olsun.
BURADA NELERİ YAPIYORSUNUZ?
Taş bağı yapıyoruz eskiden ne yapıldıysa hepsini yapıyoruz. Zaza püsküllerinin örneklerini yapıyoruz yani örnek dediğim gerçeğini yapmışız. Onları indiriyoruz gelenlere Ankara da bile sattım zaza püskülünü bir tane Rizeli gelmişti yav diyor bu anamın taktığı iki üç tane sattık ona zaza püskülü. Rak dediğimiz Suruç tarafında hep takarlardı köfüyle beraber, fesle beraber takılırdı altınlarla birlikte onlarda satılıyor. Satılmayan bir şey yok valla. Hepsi satılıyor. Biz burada şimdi bükme mükme el işi olduğu için mesela çulhacı halılar çalışıyor halıcılar bitti mi bize getiriyorlar biz kilimlerin etrafını püskül yapıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla düzenli bir şekilde boş kalmıyoruz.
BU YAPTIĞINIZ EL İŞLERİNİN FİYATLARI HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?
Mesela reft var mesela on lira diyorlar yirmi beş lira, kakül beş lira, renkli kaytan beş liraya diyoruz. Mesela bunları yapıyoruz dörtlü olanları on lira, beşli oldu mu on beş liraya oluyor. Fiyatlarımız uygun zaten fiyatı hatta kağıda da yazdık dedik dışarıda görsünler bazılarına beş lira diyoruz bir tane alacağına bazen iki tane alıyorlar. Öyle ekmek gibi satılmıyor ama hiç satılmayan bir şey de değil. Satılıyor yani iş de oluyor.
GENÇLERİN İLGİSİ NASIL ÇIRAK YETİŞİYOR MU?
Çırak geliyor ücretsiz olduğu için hep söylüyoruz bunu işte iki gün geliyor üç gün geliyor bir gün daha geliyor. Tedirgin oluyor yani parasız burada bir yemek veremiyoruz olmuyor yani para almadan da adam mesela karaköprü de oturuyorsa öyle çıraklar da var. Sevenler geliyor bazen işte bir iki sat kalıyor kal da diyemiyorsun kendisine nasıl diyeceksin adam diyor ki tamam canım sıkıldı sonra gelirim gitti mi diyorsun Allah işini rast getire. Öğrendiği kadar yani öğrenmek için de tam gelmiyor.
SİZİN İŞİNİZİN ZORLUKLARI NELERDİR?
İşimizin zorlukları yok işte malzememiz bittiği zaman zaten bizim uydurma şeylerden olmuyor ipek, floş veya diğer öbür türlü meshleri teltiklerden hallediyoruz. Eskiden Suriye varken orada çok güzel ipekler vardı, floşlar vardı çok değişik güzeldi. Şimdi kapalı Antep, İstanbul o taraflardan ihtiyaçlarımızı gideriyoruz. Kötü değil yine malzeme buluyoruz.
MESLEĞİNİZİN DAHA DA CANLI TUTULMASI VE YAYGINLAŞMASI İÇİN YETKİLİLERDEN BİR TALEBİNİZ VAR MI?
Allah razı olsun onu söylüyoruz yine söyleriz şimdi ben diyorum ki mesela üniversiteli talebelerin boş vakitleri olduğu zaman ya bizi oraya çağırsalar ya onlar buraya gelse bildiklerimiz dersleri kendilerine tarif etsek ne var yani ki olur. Şimdi herkesin kendine göre bir karakteri vardır. Bir gün ben Karadeniz’e gitmiştim Sarıyer de çok kaldım yirmi küsur sene bir arkadaşım var ağ örüyordu. Ben kendisine dedim sen bunu nasıl örüyorsun? Ben o zaman kuyumculukta yapıyordum. Kazaz mesleğim yani örgü işlerini bildiğim halde nasıl yapıyorsunuz dedim. Dedi bu sana dedi bu sanatı bir saat tamircisi de benden sormuştu. Meslek hatta böyle bir ağabeyimizde vardı Allah rahmet etsin. İsmet reis diyordu ki yapmak istersen bir eşek nalının mengenenin başında usta Çingene olsa gidip çalışacak bir Çingene’nin yanında. Yani o eşek nalının eğer ustası Çingene ise o işi biliyorsa ondan gidip işi öğrenmesen o nalbandın nalını yapamazsın. Olsun biz bir düğüm biliyoruz değişik şeyler biliyoruz bildiğimiz kadar öğretsek kalır yani olur. Yaptığımız şeyler hayvanlara da takılıyor. Atlara takılır hatta seven ineklerine bize gelir derdi bu bocukları yan taraflarına püskül takın takardık. Eşekleri güzel olanlara püskül yapardık götürüp takarlardı. Atlara bilhassa değişik şeyler olurdu yapar takarlardı. Güzel bayanlarımızda takardı. Yani annende takmıştır ben biliyorum gördüm diye ninelerimiz zaten takıyordu. Hala takanlar da var. Kırgızistan, Azerbaycan da takan var. Meslek ölmemiş. Türkiye de işte bu büyüklerden Allah razı olsun ne kadar canlanacak ne kadar canlı tutacaklar onu da bilmiyoruz. Hayırlısı olsun diyelim. Yani şimdi burada çalışıyoruz diye iyi geliyor bana da. Hani biraz önce dediğim gibi üniversite talebeleri veya başka ellerinde imkanlarla buralara gönderseler mesela tarakçı var, tespihçi var, kürkçü var bütün malzemeler var. ressam var hat-ı hüsnü var yani bunlar hepsi burada zanaatkarlar gönderseler çok iyi hem kalabalık olur hem millet birbirini tanır. Hiç değilse eve gider annesine babasına der ki böyle bir meslek yeri var külliye şenlenmiş derler. Şimdi az bile var. Ben sıra geziyorum sıra arkadaşlarımız bilmiyor ki burada külliye tam faaliyete girmiş. Bilen var az şikayet yok yani şikayet etmiyoruz. Allah yine büyüklerimizden razı olsun. Sizden de Allah razı olsun yayınınızın da Allah devamını sağlasın inşallah. Sizin de faaliyetiniz iyi Allah daim etsin inşallah.
BİZE ZAMAN AYIRDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
Ben teşekkür ederim.