Üniversite sınav barajı kalkmasına rağmen YKS'de 86 bin
975'i devlet ve 18 bin 977'si vakıf üniversitesi kazanan, 105 bin 772 öğrenci
kayıt yaptırmadı. İlk tercihte dolmayan ve kayıt yaptırmayan öğrencilerle
birlikte üniversitelerde 122 bin 209 kontenjan boş kaldı. Boş kontenjanlar,
yüzde 2'den yüzde 12'ye çıktı. Tıpta ilk 50 bin, diş hekimliğinde 80 bin,
eczacılıkta 100 bin, hukukta 125 bin, mimarlıkta 250 bin, mühendislikte ve
eğitim fakültelerinde 300 bin sıralama barajı olan bölümlere yerleşen 160 bin
129 öğrenciden, 2 bin 296'sı kayıt olmadı.
Konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Bahçeşehir
Üniversitesi (BAU) Rektör Danışmanı ve Eğitim Uzmanı Turgay Polat, “Barajların
kaldırılması sonrasında Türkiye’de üniversite sınavıyla ilgili ciddi bir
rahatlama oldu, çocukların daha fazla sınava girmesi, sınavda elde ettikleriyle
üniversite tercih edebilmesi bir olanak getirdi. Bu iyi bir gelişmeydi. Fakat
Türkiye’nin düşünmesi gereken temel nokta bu üniversite sınavına başvuran 3
milyon 243 bin öğrencinin kim olduğu. Aslında bu sayı bu yıl birden artmadı, bu
sayı 2009 yılından beri artarak gidiyor. Yani Türkiye nüfusu 2009’dan 2022’ye
kadar yüzde 17 artmışken üniversite sınavına giren öğrenci sayısı yüzde 117
artmış, yani üniversite sınavına bir yönelim var. Bu 105 bin 772 kayıt yaptırmayan
öğrencilerin birçoğu aslında devlet üniversitelerine kayıt yaptırmamış
dolayısıyla devlet üniversitelerine bu kadar kayıt olmaması da aslında bu işin
bu yıla özgü ve ekonomik olmadığını gösteriyor. Bu daha çok aslında birkaç
nedenden geliyor, yıllar içinde baktığımızda aslında bu öğrencilerin yüzde 15
ile yüzde 20’ye yakınının aslında bir üniversiteye kayıtlı olduğunu, sınava
girip kendini denediğini sonra da o aldığı puanla bir şekilde tercih yaptığını
ve o üniversiteye girecek başka öğrencinin hakkını gasp ettiğini, kaydını
yaptırmadığını görüyoruz. Bu yüzde 15’lere varan ciddi bir oran. Yükseköğretim
Kurulu (YÖK) bunu çok basit bir şekilde çözebilir. Bir öğrenci istediği sınava
girebilir, istediği puanı alabilir, tercih de yapabilir ama YÖK, öğrencinin
tercih yaptıktan sonra yerleşmesi durumunda, öğrencinin diğer taraftaki aktif
kaydını silebilir. Dolayısıyla öğrencilerin de tercih yaparken ‘ben bu
tercihleri yazıyorum ama şu üniversite geldiğinde diğer taraftaki kaydım
silinecek ben bu tercihi bilerek yapayım’ diye düşünmesi lazım. O zaman bu yıl
olduğu gibi çocukların da hakkı gasp edilmemiş olur. Yani bu da Türkiye’de
üniversite okumayı bekleyen çocukların aslında bir sistem açığından dolayı hak
kaybına uğramamasının yolunu açar” açıklamasında bulundu.
En büyük boşluğun Meslek Yüksek Okullarında olduğunu
belirten Polat, “Meslek üstü okullardaki o yüksek boşluğun çözülmesi de çok
basit. Meslek Lisesi eğitimi almış çocukların Meslek Yüksek Okullarında önceliklendirilmesi
lazım. Yani meslek lisesi öğrencisiyle, normal bir lise öğrencisi aynı tercihi
yaptığında o meslek eğitimini önceden almış çocuğa bir öncelik tanınması
gerekiyor. O zaman çocuk kendi mesleğini daha ileriye taşınmak için oraya
yönelecektir. Ancak meslekle alakası olmayan bir çocuğun öylesine yazdığı bir
tercihe, daha sonradan da gitmediği zaman, bu durum ciddi açıklar ve problemler
doğuruyor. Bir de 4 yıl temel meslek eğitimi verdiğiniz bir öğrenciyi bir
Meslek Yüksek Okuluna aldığınızda iki yıllık bir üst eğitimle daha kaliteli
insan yetişmesi sağlanabilir. Hiç bu eğitimi almamış insanı aldığınızda ise
belki de iki yılda hiçbir şey öğretemiyorsunuz dolayısıyla aslında 4 yıllık
meslek eğitimi de boşa gidiyor, iki yıllık eğitim de. Özetle Türkiye’de eğitimi
yönetenlerin ve siyasi otoritelerin veya bilim otoritelerinin ilk tartışması
gereken şey bu üniversite sınavına başvuran öğrencilerin motivasyonları, geliş
şekilleri, geldikleri yerler ve bu sayının artış yerleri. Yani bunu masaya
yatırmak lazım. LGS’yle başlayan öğrenciler üniversite sınavıyla devam edip
oradan da hayata kadar devam ettirilmeye çalışılıyor, bu doğru bir şey değil
önce bunu çözmek lazım” dedi.
Sınava giren öğrenci sayılarının artmasıyla ilgili de açıklamalarda bulunan Polat, “Bu sayının artmasının iki nedeni var. 3 milyon 243 bin öğrencinin aslında bir milyonu lise son sınıf öğrencisi, o artışın geldiği asıl nokta üniversiteyi terk edenler, üniversite okurken kaydını sildirenler, üniversiteyi bitirip istediği kariyeri bulamayıp tekrar sınava girenler ve birkaç bölüme odaklanıp başka hiçbir bölüm istemiyorum diyen çocuklar. Yani öyle bir noktaya geldi ki üniversite eşittir meslek algısı doğduğu için artık üniversiteye gitmenin birçok öğrenci için meslek edinme yeriymiş gibi olduğu bir noktaya geldi durum. Bu üniversiteler için çok tehlikeli bir süreç çünkü üniversite meslek edindirmez. Üniversitede genel bir eğitimden geçersin ve aldığınız bilgi ve beceriler CV’nizde olur. Siz de iş, meslek ve yeni bir alan oluşturursunuz. Üniversitenin çok azında diploma meslek uygulaması vardır. Üniversitenin çoğunluğunun eğitimi daha farklı şekildedir. Dolayısıyla Türkiye’nin önce bu algıyı düzeltmesi lazım” dedi. Üniversite sınavına giren öğrenci sayısının artmasındaki temel sorunun liselerin tek düze olması ve sadece üniversite önüne öğrenci taşıması olduğunu vurgulayan Turgay Polat, “Şu an Türkiye’deki liseler üniversite önüne öğrenci taşımak dışında herhangi bir misyon üstlenmiyor. Herkesin çaresizce gittiği bir üniversite sınavı var, bütün sürecin oraya yıkıldığı bir yük orası. Bunu tabi çözmek için birkaç ülkede farklı uygulamalar var. Mesela İskoçya’da meslek okulları, liseyle meslek okullarını birleştirip 5 yıllık lise artı üniversite ara çözümü var ki güzel bir çözüm. İşte Türkiye’de böyle çözümler düşünülebilmeli. İlla herkesin akademik olarak üniversiteye yönelmesini bir şekilde çözümlemesi lazım. Liselere de yetkinlik kazandırıp arayı çözmek lazım” ifadelerini kullandı. Kayıtlarda karşılaşılan davranışlar ile ilgili de açıklamalarda bulunan Turgay Polat, “Genelde Anadolu’daki küçük illerde kayıtların yapılmadığını görüyoruz. Burada da genel problem çocukların bu üniversiteleri genellikle tanımış olarak yazmadıkları davranışı. Özetle, ‘bir tercih yapayım aileme kazandığımı göstereyim’ diyen çocukların fazla olduğu bunu da aslında oraya yerleşen öğrencilerin doğum tarihleri ve lise türlerine baktığınızda görebiliyorsunuz. ODTÜ ve Boğaziçi’ni kazanan 47 öğrencilerin kayıt yaptırmamış olmamalarının sebebi ise yurt dışına giden öğrencilerin, Türkiye’de kazandıkları okulları göstererek oradaki bir üniversiteye yerleşme istekleri. Mesela Avrupa’daki bazı ülkelerde ilginç bir yasa var Türkiye’den öğrenci kabul ederken Türkiye’de bir üniversiteye yerleşme şartı koyuyor, dolasıyla çocuk Almanya’da çok iyi bir üniversiteye yerleşmek için Türkiye’de iyi bir üniversite kazandı belgesi götürüyor. Burada kayıt yaptırmadığında da bir açık oluşuyor” diyerek sözlerini tamamladı.