“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
ABD’den aldığı emirle demokrasiyi ve insanlığı katleden teneke rütbeli sözde paşaları hatırlıyorum.
Şartların olgunlaşması adına, ortamı geren, eylemlere destek veren POL-DER’li işkencecileri, gazeteci kılıfına bürünmüş kalemşörleri, adaleti öldüren sözde kanun adamlarını hatırlıyorum.
KGB tarafından Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye sokulan konteynırlar dolusu silahın el altından sol örgütlere nasıl dağıtıldığını ve o silahların evlatları analarından ayırdığını hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Bir Ramazan akşamı iftardan sonra Ankara Site Öğrenci Yurdunda İslami değerlere küfreden komünist teröristlerin karşısına tek başına dikilmesinin bedelini canı ile ödeyen Ruhi Kılıçkıran’ı hatırlıyorum.
Üniversiteler komünistlerin ve bölücülerin kalesi olmasın diye mücadele ederken şehit düşen Dursun Önkuzu, Süleyman Özmen, Yusuf İmamoğlu, Mehmet Ali Kurdoğlu ve daha binlerce üniversiteli şehit ülküdaşımı hatırlıyorum.
3 Mayıs 1977’de Ülkü-Bir’deki programı tamamlayıp evine dönerken kurşunlanan Urfa İl Muhasibi Öğretmen Mahmut Bedir’i hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
İstanbul Eczacılık son sınıfta iken Urfa’da şehit düşen İsa Abacı’yı hatırlıyorum.
Başkanı olduğu İzmir Ocağın bahçesinde abdest alırken vurularak şehit edilen Suat Kürşat’ı hatırlıyorum.
MHP’den Bingöl Belediye Başkanı seçilerek bölücülerin aklını başından alan ve iftar yemeği dönüşü aile fertleriyle birlikte şehit edilen Hikmet Tekin’i hatırlıyorum.
Evinin önünde oğluyla birlikte şehit edilen MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı’yı hatırlıyorum.
Okulun ilk günü İstiklal Marşı ve bayrak töreni yapılırken çapraz ateşle şehit edilen Ülkü-Bir Urfa İl Başkanı Öğretmen Fehmi Kasanoğlu’nu hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Sabah namazı sonrası babası Mustafa Mağat ile birlikte işe giderken şehit edilen MHP Urfa Gençlik Kolları Başkanı Yaşar Mağat’ı hatırlıyorum.
Aydın Koçarlı’da namaz çıkışı cami avlusunda şehit edilen Şaban Bozkurt’u hatırlıyorum.
İzmir’de eczanesi taranarak şehit edilen vefa abidesi ülküdaşım Turan İbrim’i hatırlıyorum.
Bursa’da pusuya düşürülen Taner Kalkan, Gaziantep’te Cuma Çelik, Kayseri’de Mirza Çetin, Konya’da Hüseyin Yavuz, Diyarbakır’da Mehmet Sümbül, Eskişehir’de Bilal Akbel, Hatay’da Cuma Karabulut ve Şanlıurfa’da İbrahim Bayoğlu’nun şehadet şerbetini içtiklerini hatırlıyorum.
Ankara’da katledilen Sinan Ateş’in muhterem babası Musa Ateş’in Bursa’da komünistler tarafından vurularak uzun zaman hastanede tedavi gördüğünü hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Turgay Yetkin’i, Şükrü Deşik’i, Mehmet Şeyhanlı’yı, Hüseyin ve Haydar Süzen’i, Mehmet Akyüz’ü, Mahmut Baysal’ı, Ali Durmuş’u, Cumali Çavuşoğlu’nu, Mehmet Koyuncu’yu, Ahmet Sağlam’ı, Şükrü Öztürk’ü, Suphi Almaz’ı, Mahmut Kılçık’ı, Müslüm Bingöl’ü, Ejder Çılgın’ı, Ali Belgen’i, Mehmet Alpay’ı, Aslan Baysal’ı, Kemal Bayuk’u, Deniz Bayık’ı hatırlıyorum.
Nihal Çizmecioğlu’nun Urfa’da, Figen Çöktü’nün Adana’da, Fahriye Altınok’un İstanbul’da, Hanife Fendoğlu’nun Malatya’da, Mürüvvet Kekilli’nin Adana’da, Bilge Özsoy’un Konya’da, Dr. Bercis Seden’in Gaziantep’te, Ayşe Çetinkaya’nın Adana’da, Ayfer İnceler’in Mersin’de, Beyhan Kuzu’nun Ordu’da şehit edildiklerini hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
POL-DER’deki hain yapılanmayı çözdükleri için şehit edilen Başkomiser Ali Ulvi Ağıç, Osman Kalıp ve Şener Şahin’i hatırlıyorum.
Ankara’da Ziraatçılar Birliği lokalinin bombalanması ve ardından otomatik silahlarla taranması sonucu Ahmet Çelik ve dört arkadaşının şehit düştüğünü hatırlıyorum.
İstanbul Ümraniye 1 Mayıs Mahallesindeki bir gecekonduda yaşayan Giresunlu Cevat Koca ve dört arkadaşının gözleri oyularak, kulakları ve burunları kesildikten sonra kurşunlanarak şehit edildiklerini hatırlıyorum.
Adana Meydan Mahallesinde kaldıkları lojman basılarak şehit edilen Davut Korkmaz ve Endüstri Meslek Lisesi öğretmeni beş arkadaşını hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Türk demokrasisinin temeline dinamit yerleştirildiği o gece, CIA’nın Türkiye Şefi Paul Henze’nin ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” bilgi notunu ulaştırdığını hatırlıyorum.
Dayak ve insanlık dışı muameleden dolayı Hüseyin Kurumahmutoğlu ve onlarca ülkücü gencin işkence tezgahlarından şehadete ulaştıklarını hatırlıyorum.
Elini, kolunu, bacağını, gözünü, hatta aklını kaybeden gazi ülküdaşlarımı hatırlıyorum.
Mustafa Pehlivanoğlu, Ahmet Kerse, Selçuk Duracık, Halil Esendağ, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, İsmet Şahin, Cevdet Karakaş, Cengiz Baktemur’un idam edilişini hatırlıyorum.
Darbecibaşı teneke paşa Evren’in “denge olsun diye bir sağdan, bir soldan astık, asmayıp da beslese miydik?” ve “idam kararlarını imzalarken elim bile titremedi” dediğini hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Türkiye’nin birçok kentinde “askeri cezaevi” adı altında oluşturulan yüksek güvenlikli ve disiplinli özel işkence merkezlerinin birkaç yıl sonra ülkücü gençlerin kontrolüne girmiş olduğunu hatırlıyorum.
Farklı cezaevlerinden onlarca ülkücünün firar ettiğini, isyan çıkardığını, savcıya silahla ateş edildiğini, işkenceci subaylarla dalga geçildiğini hatırlıyorum.
Bütün siyasi liderler serbest bırakıldığı halde Başbuğ Alparslan Türkeş’in dört buçuk yıl hapiste tutulduğunu hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Hayatı mide, cüzdan ve şehvet üçgeninde yaşayan idealizmden uzak bir gençlik yetiştiği için bugün her sokakta ayrı bir çete yapılanması, madde bağımlılığı, uyuşturucu satıcılığı, silahlanma, rüşvet, fuhuş, ahlaksızlık, tefecilik, faizcilik, bölücülük rekor düzeye ulaştığı için hapishanelerin kapasitesinin çok üstünde mahkum barındırdığını hatırlıyorum.
“12 Eylül” tarihini her duyduğumda BOP’u hatırlıyorum.
Ama bundan daha kötü günlerimizin de olduğunu, her seferinde küllerimizden yeniden doğduğumuzu, düştüğümüz yerden kalktığımızı, yok olmamızı bekleyenlerin hayal kırıklığına uğradığını hatırlıyorum.
Bir de, BOP’a maşa olan darbecileri ve darbecilere alkış tutan omurgasızları hatırlıyorum.
Hatırlıyorum… Evet ben, “12 Eylül” tarihini her duyduğumda nasıl BOP’u hatırlıyorsam BOP’çular da bütün hilelerine, tehditlerine, menfaat tekliflerine rağmen, idealist gençliği bitiremedikleri için planlarının ellerinde patladıklarını görecek ve Türkiye’de yaşadıkları hüsranı hep hatırlayacaklardır.