Binlerce yıllık şanlı Türk tarihinin en önemli olaylarından biri hiç şüphesiz “Kürşat İhtilali”dir…
630’lu yıllarda Göktürk Devletinin başına geçen Kara Kağan’ın kararsızlığı ve idarecilik yönünün zayıf olması, ayrıca yaşanan şiddetli soğuktan dolayı baş gösteren kıtlık yılları devletin güçsüz kalmasına sebep olmuştur. Bunu fırsat bilen ebedi ve ezeli düşman Çinliler Türk illerine saldırarak, Göktürk ordusunu bozguna uğratmış Kara Kağan ile birlikte bütün devlet erkanını esir alarak, Göktürklerin başına kendi emirleri doğrultusunda hareket edecek bir yapıya sahip olan Sirba Kağan’ı atamışlardır.
Uzun süren bir esaret dönemine son vermek amacıyla, Kara Kağan’ın yeğeni olan, Kürşad olağanüstü bir gizlilikle 40 kişilik bir ihtilal komitesi kurarak komitenin başına geçti.
Yapılan plana göre; Çin imparatoru Li Şihmin esir edilerek, Türk illerine kaçırılacak, sonra Çin’de esir tutulan Türklere karşılık değiştirilecek. İhtilal başarıya ulaşır ulaşmaz da süratle Türkler ayaklanacaklar ve savaşarak bağımsızlıklarını ve topraklarını geri alacaklardı…
Her gece tebdili kıyafet ederek şehri gezmeye çıkan Çin İmparatorunun saraydan çıkışını beklerken bir aksilik oldu, hava birden bire bozdu müthiş bir yağmur ve fırtına başladı. Çin İmparatorunun saraydan ayrılmayacağını anladılar. Fakat ihtilal gizlilik isteyen bir işti… İşte bu yüzden Kürşad, bir Türk liderine yakışır şekilde ivedilikle durum değerlendirmesi yaptı, bu noktadan geriye dönüş olmayacağına kanaat getirdi ve kararını arkadaşlarına açıkladı;
Çin sarayı basılıp tüm muhafızlar kılıçtan geçirildikten sonra imparator esir alınacaktı… Yüce Yaradan’ın Türk milletine bahşettiği eşsiz bir cesaret ve savaş tekniklerindeki ustalıklarıyla yüzlerce Çinli muhafızı bir anda saf dışı bırakarak sarayın bahçesine girmeye muvaffak olmuşlardı. Ancak, Çinli askerlerin yerden biter gibi çoğaldıklarını gören Kürşat, arkadaşlarına geri çekilme emrini verdi. Önde kırk yiğit, arkada onları takip eden binlerce Çinli asker kilometrelerce süren bir kovalamaca, bu arada Türk ihtilalcilerin at üstünde ok atabilme yeteneği sayesinde can veren yüzlerce Çinli asker… Vey nehri kıyısına kadar devam eden kovalamaca sonrası nehir kıyısında 39 Türk ihtilalci kahramanca can verdikten sonra Kürşad’da vücuduna aldığı onlarca kılıç ve ok yarasına rağmen atının üzerinden düşmeden gözden kaybolmuştur.
Çinlilerin günlerce süren aramalarına rağmen Kürşad’ın cesedine ulaşamamaları başta Çin sarayı olmak üzere bütün Çinliler arasında korku ve paniğe sebep olmuş, insanlar evlerinden dışarı çıkamaz hale gelmişlerdir. Aynı anda Kürşad ile 39 arkadaşının akıllara durgunluk veren kahramanlığı esaret altındaki Türkler arasında dalga dalga yayılarak, küllenmeye yüz tutmuş hürriyet ateşinin yeniden harlanmasına sebep olmuştur. Neticede çeşitli müzakerelerden sonra Türkler hürriyetlerine kavuşarak yeniden Asya bozkırlarında at koşturmaya başlamışlardır.
İşte yakın tarihimizde de öyle bir hadise var ki; Kürşad İhtilali gibi başarısızlıkla sonuçlanmış gibi görünse de, aslında Türkçülük ateşinin körüklenmesine vesile olmuştur. Bu hadise, “3 Mayıs 1944 Milliyetçilik Olayları”dır.
Hüseyin Nihal ATSIZ yayınladığı dergiler ve yolladığı mektuplar ile Türkçülük fikrinin yayılması için çaba sarf ederken, ORKUN Dergisinde yayınladığı bir açık mektup yüzünden tutuklanarak Ankara’ya götürülür. Ankara tren garında Atsız’ı karşılayan binlerce üniversiteli genç sloganlar atarak ve marşlar okuyarak yürüyüşe geçtiler… Bu tür eylemlere alışkın olmayan diktatör hükümet eylem yapan gençleri acımasızca dövdürdükten sonra Atsız ile irtibat halinde olan kim varsa hepsi gözaltına alınır. Bunlar arasında; Dr.Hasan Ferit Cansever, Dr.Fethi Tevetoğlu, Alparslan Türkeş, Fazıl Hisarcıklı, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sancar, İsmet Rasim Tümtürk, Muzaffer Eriş, Prof.Dr. Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Reha Oğuz Türkan, Said Bilgiç, Mehmet Külâhlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti gibi birbirinden ünlü 23 isim vardı. 19 ay boyunca 65 oturum devam eden yargılama sonunda bir yıl kadar cezaevinde yatan Türkçüler çeşitli hapis cezaları almışlarsa da daha sonra Yargıtay tarafından bu cezaları bozulmuştur.
O devrin bütün Türkçülerinin tabutluk adı verilen işkencehanelerde çile doldurduğu günler aynı Kürşad ihtilalindeki gibi aslında bir bozgun ve yenilgi değil, hürriyete açılan bir bayrağın, Türkçülük bayrağının nazlı nazlı dalgalanacağı bir rüzgarın başlangıcıydı. Çünkü, o güne kadar edebi ve kültürel anlamda yürütülen Türkçülük faaliyetleri artık geniş kitlelere yayılmış ve teşkilatlı bir biçimde devam etmiştir. Zaman içinde Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte siyasi platformda da kendini göstermiş Türkiye’nin ve Türk dünyasının kalkınması, ilerlemesi çağlar üzerinden sıçrayarak atom ve uzay çağını yakalayabilmesi için ortaya tezler koyar hale gelmiştir. Yani kısacası 3 Mayıs tarihi Türkçülük hareketi için bir milat olmuştur.
Bu rüzgarı fark eden ileri görüşlü ülkü devleri, 3 Mayıs 1945’te tutuklu bulundukları İstanbul Tophane Askeri Cezaevindeki koğuşlarında 3 Mayıs’ın birinci yıldönümünü sade bir törenle kutlamışlardır. İşte 3 Mayıs tarihi 68 yıldır Türkçüler Bayramı olarak kutlanmaktadır. Davasına inanan ve inandığı davayı yaşayan bütün Türkçülerin 3 Mayıs Türkçülük Bayramı kutlu olsun…