Henüz ben doğmadan önce, 1963 yılında bizim mahalleye gelmiş, “huzurlu bir şekilde yükselmek” amacıyla kurduğu bir tezgahta sebze, meyve günlük gazete ve süt satarak hem geçimini sağlayan hem de mahallelinin sevgisini kazanan bir “adam" vardı. Adam deyip geçmeyiniz, bu adam, adamlık için gerekli olan bütün vasıfları şahsında toplamış zeki, çalışkan, disiplinli, güvenilir, cesur, onurlu ve namuslu bir adamdı.
Bu adam, birkaç yıl tezgahta ticaret yaptıktan sonra mahallemizin bakkalına önce ortak oldu, sonra iyice yaşlanmış olan “Anadolu Fırtınası” lakaplı koca yürekli Bakkal Osman amcanın emekliye ayrılmasıyla birlikte dükkanı devraldı.
Daha geniş bir kesime hitap etmek amacıyla, ilk iş olarak Köylü Bakkaliyesinin adını Millet Bakkaliyesi olarak değiştirdi. Onun mahalleliyle ilişkisi esnaf müşteri ilişkisinden çok daha öteydi. Dükkanın yanındaki boş arsayı kendi imkanlarıyla muhteşem bir parka dönüştürmüştü. Mahallenin çocukları, gençleri hatta kadınları bile her fırsatta koşup koşup bu parka geliyordu.
Günün belli saatlerinde parkta gençlere spor yaptırıyordu. Sigara içmemeleri konusunda telkinde bulunuyordu. Akşamları parkta toplanan gençlerle Türk tarihi ve İslam ahlakı konularında uzun sohbetler ediyordu. Dükkanın bir köşesine yerleştirdiği kitaplıktan isteyen herkes kitap alıp okuyabiliyordu.
Bu adamın adı Ali Arslan idi…
Oğlu okulda dayak yiyen, kızı evden kaçan, evine hırsız giren, evladı kumarın uyuşturucunun pençesine düşen, ticarette anlaşmazlık yaşayan, hastası olan, hanımı ile arası açılan herkes Ali Arslan amcanın yanına geliyordu.
Ali Arslan amcanın namı bizim mahallenin sınırlarını aşmış şehrin en uzak mahallelerinde bile konuşulmaya, övgü ile söz edilmeye başlanmıştı.
Mahallelinin sorunlarını çözmek için zaman zaman tehlikeli işlere girmekten de geri durmayan Ali Arslan amca mahallemize dadanan eşkıyalara karşı da büyük mücadele verdi. Gençleri bu haramiler güruhuna katılmamaları konusunda sıkı sıkı tembihleyen Ali Arslan amca tehditler almaya başlayınca gençler etrafında kenetlenerek mücadeleye katıldılar.
Hiç de kolay olmadı, karakollara düştüler, hastanelerde süründüler, evi işyeri kundaklananlar, iftiraya uğrayanlar, “geleceği çalınanlar” oldu ama sonunda haramileri mahallemizden söküp atmayı başardılar. Yaşanan arbedelerden dolayı Ali Arslan amca ve mahallemizin bazı gençleri kanunlara karşı büyük bedeller ödedi.
Herkes yeniden işine gücüne dönmüştü… Ali Arslan amca bakkal dükkanını epeyce büyütmüş, mahalleden bazı gençlere yanında iş vermişti.
Bu arada mahallemizin üst tarafındaki caddede ardı ardına büyük marketler açılmaya başlamıştı. Fakat mahalleli ahde vefa duygusuyla bakkaldan alışverişe devam ediyor, asla marketlere gitmiyordu. Marketçilerin telkinleri ve bazı vaatleriyle Ali Arslan amcanın yanında çalışan gençlerden birkaçı işten ayrılıp, mahallede market şubesi açmaya teşebbüs ettilerse de başarılı olamadılar. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da oldular.
Ali Arslan amca, ahilik ilkelerinden asla taviz vermeden esnaflığa devam ediyordu. Gidenlerin yerine hemen yeni gençler işe alındı.
Mahalleden birinin düğünü, cenazesi, hastası, kavgası, işyeri açılışı olduğunda herkesten önce Ali Arslan amca giderdi. Her sene mahallemizdeki sünnet olmamış çocukları toplar sünnetlerini yaptırırdı. Yorulmazdı, durmak, dinlenmek onun kitabında yoktu, sürekli “hareket” halindeydi.
Tam 34 yıl böyle geçti. 80 yaşına geldiği halde dimdik ayaktaydı. Gençler bile hızına yetişemiyordu. Bir ilkbahar günü başka bir mahalleye ziyarete gitmiş akşamüstü mahallemize döner dönmez ayağının tozuyla bir nişan merasimine katılmıştı. Nişandan sonra eve giderken rahatsızlanmış ve sadece mahallemizin sevgisiyle çarpan kalbi artık durmuştu.
Haber dalga dalga yayıldı. Mahalleden taşınanlar, küsenler hatta kaçanlar bile Ali Arslan amcanın cenaze törenine katılmak için camide bir araya toplanmıştı. Tuhaf bir şekilde bahar ayında yağan kar altında mahallenin hakim tepelerinden birine defnedildi.
Ali Arslan amcadan sonra mahalle eşrafından Salih beyin mektepli oğlu bakkal dükkanını devraldı. Dükkanı kimin işlettiğinin mahalleli için bir önemi yoktu. Önemli olan o dükkandı. Çünkü mahalledeki herkesin o bakkal dükkanıyla ilgili hatıraları vardı. Bu sebeple dükkanın satışlarında herhangi bir düşüş yaşanmadı hatta bir sene mahallede en yüksek ciro yapan ikinci işyeri bile olmuştu.
Herşey yolunda giderken, son kullanma tarihi dolmuş, ambalajı yırtılmış, tadı değişmiş, kokmuş, bozulmuş ürünler satmaktan dolayı kötü bir ticari itibara sahip olmasına rağmen düzenlediği renkli kampanyalarla, indirimlerle her seferinde müşteriyi yeniden kandırmayı başaran marketlerden biri bizim mektepliye iş ortaklığı veya bayilik tarzı bir birliktelik teklif etmiş.
Mahallenin büyükleri toplanarak yaptıkları “bu dükkan bize rahmetli Ali Arslan amcadan yadigardır, hatıradır, bu dükkanın bir saygınlığı var, sakın marketçi ile işbirliği yapma” uyarılarına rağmen mekteplinin içinde birden bire anlaşılmaz bir marketçi sevgisi oluşmuş.
Mektepli kimseyi dinlemiyor, mahallenin töresine ve ticaretin kurallarına aldırmadan başına buyruk hareket ediyormuş. Bakkal dükkanına alışverişe gelen müşterileri bile “bizden alışveriş yapmayın, gidin marketten alışveriş yapın” diyerek markete yönlendiriyormuş.
Herkes artık marketçi ile ortak olacağını düşünürken, bir de bakıyorlar ki, bizimki markette asgari ücretle çalışmaya başlamış. Üstelik mahalledeki diğer bakkal ve marketçileri de “bu marketin aleyhinde konuşmayacaksınız. Son kullanma tarihi geçmiş bozuk ürün sattığını kimseye söylemeyeceksiniz. Tedarikçiye verdiği çeklerin karşılıksız çıktığından, senetlerinin protesto olduğundan, gırtlağına kadar borca battığından bahsetmeyeceksiniz” diyerek tehdit ediyor, bağırıp çağırıyor, hakaretler yağdırıyormuş.
Mahalleli Ali Arslan amcanın hatırasına olan saygısından dolayı bütün bu hakareti sinesine çekiyor, kanı içine aktığı halde sessizce evinde oturarak, zaten batmış olan marketçinin bizim mahalleyi terk edeceği günü bekliyormuş.
Haa! Bu arada marketçi, bizim mektepliye söz verdiği asgari ücreti bile ödemiyormuş…
Allah (CC) hepimizi ahilik kurallarına bağlı olan ve hileyi, yalanı, kandırmayı utanç sayan esnaflarla karşılaştırsın.