Vatan, bayrak, millet ve din uğruna hayatlarını vakfederek, büyük bir mücadele içerisine giren ve kutsal bildikleri değerleri savunmak adına 5000’i hayatlarının baharında şahadet şerbetini içerek makamların en yücesine ulaşan, onbinlercesi tıka-basa dolduruldukları cezaevlerini “Yusufiye”ye çeviren, binlercesi yurtdışına kaçan, yüzlercesi idamla yargılanan, bir kısmı işkence tezgahlarında şahadetle tanışan, geri kalanları da kendi ailelerinin ve cezaevlerindeki ülküdaşlarının geçimi için iş hayatına sıfırdan bir başlangıç yapan ülkücüler, ne ara fırsat bulup da sinemayla, tiyatroyla, sanatla, medyayla ilgileneceklerdi… Bütün zorluklara rağmen gazetecilik yapan ülkücüler de oldu, İsmail Gerçeksöz, İlhan Darendelioğlu, Kemal Fedai Coşkuner gibi… Hepsi de kahpe pusularda şehit edildiler! Bozkurt Anası Mürüvvet ablamız vardı, Ülkücü ses sanatçısı Mürüvvet Kekilli… O da kurşunlanarak şehit edildi! Şimdi Mumcu, Dink ve Üçok için ağıtlar yakanlar bir kere bile bu şehitlerin isimlerini ağızlarına almışlar mıdır? Bu ülkücülerin katilleri neden yakalanmadı diye soran olmuş mudur?
Ülkücüler 12 Eylül fırtınasıyla dört bir yana savrulduktan sonra, ülkücülerin kılıç artığı komünistlerin ve bölücülerin bir kısmı kucaklarına oturdukları ağababaları sayesinde medya ve sinema dünyasındaki köşe başlarına getirildiler. Yıllarca içlerinde büyüttükleri ülkücü düşmanlığını her fırsatta gazetelerinde, televizyonlarında çarşaf çarşaf yayınlamaya başladılar. Yaptıkları dizilerde, filmlerde ülkücülere en ağır hakaretleri yapıp, en ağır iftiraları attılar, nasılsa meydan boştu, istedikleri gibi at oynatabiliyorlardı.
Ama şükürler olsun ki, Cennet Mekan Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in kurup Türk gençliğine hediye ettiği “Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı” var. Bu vakıf bünyesinde 50 ses sanatçısı ve onlarca tiyatro grubu barındırıyor. Çeşitli müzik kursları, hitabet, diksiyon, yayıncılık ve yapımcılık kursları düzenleniyor. Artık ülkücülerin kendi televizyon kanalı var, aksamadan yayın yapan günlük gazetesi, aylık dergisi var… Tabiî ki bunların varlıklarını devam ettirmeleri için de yine ülkücülerin desteğine ihtiyacı var.
Yıllarca uzak kaldığımız, hiç giremediğimiz sanat camiasına hızlı bir giriş yaptığımız bugünlerde, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezince hazırlanan “ALİ ARSLAN” adlı tiyatro 30 Ocak 2011 Pazar akşamı 18:30’da Şair Nabi Kültür Merkezinde sahnelenecektir. Bu programı daha da zenginleştirmek adına Harran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğrenim gören ülkücü öğrenciler de Başbuğun sevdiği şarkıları seslendirecekler.
25 Kasım 1917’de Lefkoşa’da dünyaya gelen Ali Arslan’ın adı, Rüştiye Mektebindeki öğretmeni büyük Türkçü Osman Zeki bey tarafından “Alparslan” olarak değiştirilir. Daha sonra anavatana dönen Alparslan, 1936’da Kuleli Askeri Lisesini ve 1938’de Harp Akademisini üstün başarı ile tamamlayarak mezun olur. 1944’te Üsteğmen iken Turancılık suçlamasıyla “Tabutluklarda” işkence görür, 1 yıl süre ile hücre hapsi yatar ve beraat eder… 1951’de Kurmaylık sınavını kazanır, 1955’te Kurmay Binbaşı olur… Aynı yıl NATO Türk Temsil Heyeti Üyeliğine atanarak ABD’ye gönderilir… 1959’da gönderildiği Almanya Atom ve Nükleer Okulunu bitirir… Ülkedeki kötü gidişe dur demek için 27 Mayıs 1960’da idareye el koyan Türk Ordusu adına radyodan ilk bildiriyi okur ve ihtilalin kudretli albayı olarak Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu dönemde Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurumları kurarak ülkemize kazandırır. Milli Birlik Komitesiyle aralarında fikir ayrılığından dolayı Hindistan’a sürgün edilir… 23 Mart 1963 yılında Türkiye’ye döner dönmez Huzur ve Yükseliş adıyla bir dernek kurar… Talat AYDEMİR’in başarısız darbe girişimi sonrasında tutuklanarak Mamak Cezaevinde 4 ay hücre hapsi yatar sonra beraat eder… 31 Aralık 1965’de Osman BÖLÜKBAŞI’nın Genel Başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katılır… 1 Ağustos 1965 CKMP Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir… 1969’DA CKMP’nin adını Milliyetçi Hareket Partisi amblemini de üçhilal olarak değiştirir… 1975 ve 1977 yıllarında hükümet ortağı olarak Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunur… Gençliği bilinçlendirmek adına başta Ülkü Ocakları olmak üzere, 15 meslek grubuna teşkilatlar kurdurur ve ülkücü bir nesil yetiştirmeyi hedef edinir… Aynı dönemde SSCB ve KGB marifetiyle komünist işgaliyle karşı karşıya kalan ülkemizi koruma misyonunu üstlenir… Ülkeyi komünizmden korur fakat bunun bedelini hem kendisi hem de ülkücü gençler çok ağır öder, Başbuğ 4,5 yıl cezaevinde tutulur… 9 Nisan 1985’te Cezaevinden tahliye olur, beraat eder sonra da nerede kalmıştık dercesine aynı şekilde çalışmaya devam eder… 4 Ekim 1987’de Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanlığa seçilir… 20 Ekim 1991 seçimlerinde Yozgat milletvekili seçilir… 27 Aralık 1992’de Olağanüstü kongreyi toplayarak partinin adını yeniden MHP olarak değiştirir… Ülkü Ocaklarında yeniden genç yetiştirmeye başlar… Ülkücü memurları teşkilatlandırmak için çeşitli sendika ve vakıflar kurdu…
Durmadan, dinlenmeden çalışarak mücadele içinde geçen 80 yıllık bir ömrün ardından 4 Nisan 1997 akşamı katıldığı bir tören sonrası evine dönerken kalp krizi geçirerek kaldırıldığı hastanede ebediyete intikal eden Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in fırtınalı hayatının diğer ayrıntılarını merak edenler “ALİ ARSLAN”ı mutlaka izlemelidir. Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutacak olan bu eserin başarısı aynı zamanda ülkücü hareketin sanat camiasındaki mücadele azmini kamçılayacaktır…
Türk sanat camiasına bu eseri kazandıran Mehmet DEMİRKESEN ve değerli Yönetmen Ş.Ali EREN ile bu eserin Şanlıurfa’da sahnelenmesi için zemin hazırlayan herkese teşekkür ediyorum. Ülkücü hareketin sürekli bu tarz sosyal ve kültürel eylemlerle anılmasını diliyorum…