Bu yazımız; 80 yıllık ömrünü son saniyesine kadar Türkiye’ye, Türk milletine, İslam alemine ve insanlığa hizmet ile geçiren ve sadece Türkiye’nin siyasi tarihine değil, dünya siyasi tarihine adını altın harflerle yazdıran, Adriyatik’ten Çin seddine kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış 300 milyonluk Türk dünyasından “Başbuğ”luk ünvanı almış bulunan Cennet mekan Alparslan Türkeş’i ebediyete intikalinin 15. yılında halen daha anlayamamış veya anlamakta güçlük çekenlere bizzat kendi sözleriyle anlatmak üzere kaleme alınmıştır.
Ülkücüleri İslam’a uzak olarak lanse etmek amacıyla, Türkçü müsünüz? İslamcı mısınız? gibi saçma sapan sorular soranlara “Türklük bedenimiz islâmiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset gibidir.” ve “İslâmiyeti ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.” sözleriyle cevap veriyordu.
Ekonomik olarak güçlenmeden dünyada söz sahibi olamayacağımızı bildiğinden, “Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.” ve “Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz.” diyordu.
Her ferdin mülk sahibi olması gerektiğine inanıyor ve bu inancını şöyle özetliyordu, “Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır… Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir… Bizim savunduğumuz Dokuz Işık'çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.”
Adaletin temeli olarak mülkü değil, mülkün temeli olarak adaleti görüyordu, “İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.”
Türkiye’nin bir mozaik olduğunu söyleme cesaretinde bulunan bozuk fikir yapısına sahip terör örgütü temsilcilerine “Ne mozaiği ulan, mermer, mermer!” diye kükreyecek kadar “Alp”
MHP’den ayrılarak başka bir parti kuran milletvekilleri ve taraftarlarını ortamı germeden, kırıp dökmeden sadece “Dalından kopan yaprağın akibetini rüzgar tayin eder.” sözleriyle uyaracak kadar “Eren” idi.
Türk milletinin ilerlemesi ve yükselmesi için birinci şartın üstün ahlak yapısı olduğuna inanır ve “Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir… Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız… Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir… Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.” sözleriyle vurgu yapardı.
Ülkücü teşkilat mensubu evlatlarına ise, her zaman;
“Hepiniz birer Türk Bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.”
“Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.”
“Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.”
“Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.”
“Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.”
“Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.”
“Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.”
“Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.”
“Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır.
Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir.
Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır.”
“Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez.”
“Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.”
“Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.”
“Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.”
…………………..
Bu örnekleri çoğaltmak kitap haline hatta ansiklopedi ciltleri haline getirmek mümkündür. Zira Başbuğ Alparslan Türkeş, verdiği binlerce konferans, katıldığı binlerce panel, açık oturum, röportajlar ve yayınlanan toplam 22 kitabında her fırsatta birlik ve beraberlik için mücadele etmiş bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışanlara karşı çelikten bir set olmuştur.
İşte belki de bu vasıfları yüzünden, normalde Türk siyaset geleneğine göre lideri ebediyete intikal eden bir parti en fazla bir seçim dönemi sonra siyaset çöplüğüne giderken, Başbuğ’un ebediyete intikalinin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen ülkücü teşkilatlar her gün biraz daha gelişerek, büyüyerek ve güçlenerek yollarına devam etmektedirler.
Merkezi Ankara’da bulunan Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfının Şanlıurfa İl Başkanlığı bu sene 1 - 7 Nisan 2012 tarihlerini “Başbuğ Alparslan Türkeş’i Anma Haftası” olarak ilan etmiş ve davetiye göndermişler. Bize de davete icabet etmek düştü. İlk etkinlik 1 Nisan 2012 Pazar günü Başbuğ’un hayrına dağıtılan iki koca kazan cevizli helva idi, çocuklarımla beraber katıldığım bu programın sonunda tabi ki, Fatihalarımızı da yollamayı ihmal etmedik.
İkinci program 4 Nisan 2012 Çarşamba yatsı namazından sonra Yusufpaşa camiinde okutulacak olan Mevlüt ve Hatmi Şerif, Üçüncü program ise7 Nisan 2012 Cumartesi saat: 15:00’de Halk Eğitim Merkezi Konferans Salonunda MHP İstanbul Milletvekili Atila KAYA’nın konuşmacı olarak katılacağı Konferans…
Yüce Yaradan nasip ederse bu programlara da katılarak hem Başbuğ’a olan vefa borcumuzu ödeyecek hem de O’nu daha iyi tanıma ve anlama imkanı bulacağız…
Bu programlarda bütün ülküdaşlarımızla bir arada olmayı, görüşmeyi, kucaklaşmayı diliyor, O’nu rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ruhu şad, mekanı cennet olsun…