Çünkü, bütün kelimelerim enkaz altında kalmışçasına cümle kurmakta bile zorlanıyordum, halen de zorlanıyorum ya…
6 Şubat Pazartesi sabahı meydana Kahramanmaraş merkezli deprem bütün bölgeyi vurmuştu.
İlk birkaç gün şok dalgasını üstümüzden atamadık…
Koskoca şehirler, ilçeler, köyler yerle bir olmuştu…
Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu…
Yıkılan bina sayısı, vefat eden vatandaş sayısı, arama kurtarma çalışmaları, hastane verileri, yardımların dağıtımı ve daha birçok konuda herkes kendince bir senaryo yazmaya başlamıştı…
Sosyal medyada takipçi, siyasette oy, ticarette müşteri kazanmak maksadıyla verilen abartılı rakamlar bölge halkının panik ve tedirginliğini, milletimizin ise üzüntüsünü katlayarak artırıyordu…
Nihayet devlet olaya el koydu ve sessiz olun dedi:
“Sessiz olun ki, enkaz altındaki canlarımızın sesini duyabilelim,
Sessiz olun ki, rahat çalışabilelim,
Sessiz olun ki, acımızı yaşayabilelim…”
Devletin olaya el koyması ve ağırlığını hissettirmesi ile birlikte bilgi kirliliği sona erdi...
Türkiye’nin neredeyse bütün şehirlerinden, insanlar, dernekler, vakıflar, şirketler, kurum ve kuruluşlar hiçbir davet beklemeden, çağrı beklemeden adeta koşarak, hatta uçarak bölgeye vardılar…
Eğitimi, bilgisi, becerisi olanlar arama-kurtarma, çadır kurma, yemek yapma gibi çalışmalara katılıyor. Bu konularda faydalı olamayanlar ise battaniye dağıtımı, yemek dağıtımı, gıda dağıtımı gibi işlere koşturuyordu.
Depremin etki alanındaki 10 vilayet, 111 ilçe ve binlerce köyde ortalama olarak 10 milyon insan yaşıyordu.
İki gün içinde belki de 20 milyon insana yetecek kadar gıda, temizlik, giyim ve insani yaşam malzemesi toplandı.
Başta AFAD ve Kızılay olmak üzere onlarca kurum ve kuruluş yardım topluyordu. Neredeyse her mahallede bir yardım tırı görmek mümkündü. Gelen her tır bir - iki saat içinde doldurulup gönderiliyordu.
Zengin, fakir, genç, yaşlı, vali, hizmetli, esnaf, tüccar, bankacı, asgari ücretli hatta işsiz ve geçim sıkıntısı çeken insanlar bile evlerindeki malzemeleri, kışlık erzaklarını taşıyıp nakliye araçlarına yerleştiriyordu.
Ülkücü, devrimci, sağcı, solcu, Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Fenerbahçeli ayrımı yapmadan milletimiz tek vücut olmuş, omuz omuza mücadele ediyordu.
Belki de kurtuluş savaşından bu yana böyle bir birlik beraberlik ruhu ilk defa yakalanıyordu.
Bence Türk milleti depremden sonraki süreci başarıyla yürütmüş, insani görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmiştir.
Şimdi diyeceksiniz ki,
“Hiç mi olumsuzluk yoktu?”
Tabi ki, vardı. Olumlu ve güzel işlerin yanında birçok yanlışlar da vardı.
Fakat bunları konuşmanın şimdi zamanı değil.
Şimdi susma zamanı, şimdi yardımlaşma zamanı, şimdi dayanışma zamanı, şimdi enkaz kaldırma zamanı…
Öyle ya, ortada bir enkaz var ve bu enkaz sadece deprem bölgesinde değil, o bölgede her şey normale dönünceye kadar hepimiz kendimizi enkaz altında saymalıyız. Böyle düşünmeyenler insanlıklarını kaybetmiş olanlardır.
Mutlaka not aldığımız eksiklikler, yanlışlıklar vardır.
…Ve bu notları asla unutmayacağız.
Üstümüzdeki enkaz kalkınca notlarımızı bu sütundan birer birer aktaracağız.
Ama bütün bu olumsuzlukları bugün yazarsak enkaz başındaki insanların umudunu kırmış olmaz mıyız?
Milletine güvenen insanımızın hayallerini yıkmış olmaz mıyız?
56 ülkeden koşup gelen arama kurtarma ekiplerine mahcup olmaz mıyız?
İşte bu yüzden sessiz olacağız, susup bekleyeceğiz,
Dilimiz değil, elimiz çalışacak…
O bölgedeki çalışmalar bitecek ama neredeyse Türkiye’nin her şehrine gidecek depremzedeler olacaktır. Herkes kendi şehrine, mahallesine gelen depremzedelere daha iyi imkanlar sunabilmek için gayret gösterecektir.
Ama şimdi susalım, şimdi kimse bu konu üzerinden maddi, manevi ya da siyasi rant devşirmeye yeltenmesin yoksa hem devletin hem de milletin tokadını yer!
Tebrik ve teşekkürler
Kalemine yüreğine sağlık ,millet devlet el ele inşallah bu enkazın altından hep beraber kalkacağız,rabbim ölenlere rahmet yaralılara acil şifalar versin,amin ecmain