Milli Eğitim ve Yüksek Öğretim ile ilgili elli yıl, yüz yıl sonrası düşünülerek planlanmış bir devlet politikamız olmadığı için her gelen iktidar belirlediği parti tüzüğü dahilinde yeni bir düzenleme yapmaktadır.
Bakınız, 20 yıllık AKP iktidarı döneminde 8 defa Milli Eğitim Bakanı değişmiş, yani aynı parti iktidardayken bile ortalama iki buçuk yılda bir bakan değişmiştir. Her değişiklikte hem ders müfredatı, hem sınav sistemi, hem de idari mevzuat değişebiliyor.
Türkiye’deki üniversite sayılarında son yıllarda rekor bir artış olduğu doğrudur.
Fakat bu sayının artış şekli tartışmaya açıktır.
Çünkü üniversite açılan bazı illerin sosyo-politik yapıları…
Üniversitelerin personel alım süreçlerinde uygulanan prosedürler…
Üniversitelerin kurulduğu araziler vs. bu konular tartışmaya açık ve irdelenebilecek konulardır. Ancak burada dikkat çekmek istediğim konu tamamen farklıdır. Şöyle ki,
2002 öncesi ülkemizde 53 devlet 23 vakıf olmak üzere, toplam 76 üniversite varken, 2002’den sonra 75 devlet, 57 vakıf olmak üzere 132 yeni üniversite daha açılmıştır.
15 Temmuz’dan sonra gerek vakıf, gerekse devlet üniversitelerinde terör örgütü üyesi olmak suçundan dolayı binlerce akademik personel ihraç edilmiştir.
Bu akademisyenlerin işe alınma süreçlerindeki referansları incelenmiş midir?
İncelendiyse, referanslarına herhangi bir ceza uygulanmış mıdır?
Yetiştirdikleri öğrencilerin bugün ne durumda olduğuna bakılmış mıdır?
… Ve daha da önemlisi, geçmişten ders alınmış mıdır?
Yeni kurulan devlet ve/veya vakıf üniversitelerine personel alınırken, yazılı sınav ve güvenlik soruşturması yapılarak mı alınıyor, yoksa mülakatla mı alınıyor?
Eğer işin içinde mülakat varsa yine hak etmeyen veya art niyetli insanların girmiş olması muhtemeldir. Kadrolaşmanın önüne geçmek için sadece üniversiteler değil, bütün kamu kurumlarına personel alımlarında mülakat kaldırılmalıdır. Merkezi sınav sonucu ve güvenlik soruşturması yeterlidir.
Geçen yıl üniversite öğrencilerinin yurt ve barınma sorunu gündemi epeyce meşgul etmişti. Öğrenciler barınma sorunlarının çözülmesini istemiş, hükümet yetkilileri öğrencileri provokatörlükle suçlamıştı. Günlerce, haftalarca sokaklarda eylemler devam etmişti.
Aradan bir yıl geçti… Üniversitelerdeki öğrenci sayısı bir milyon daha arttı. Pekiyi, KYK yurt sayısı ne kadar arttı… Türkiye genelinde 600’e yakın KYK yurduna karşılık 2 bin 500 civarında cemaat, tarikat, vakıf, dernek ve özel yurt var.
Fakülte ve yüksekokulu olup da hiç KYK yurdu olmayan ilçelerimiz var ve bu ilçelerde çeşitli cemaatlerin yurtları faaliyet gösteriyor.
Hiçbir kişi veya kuruluş devletten daha güçlü değildir. Devlet bütün cemaat, vakıf ve derneklerin yaptığından çok daha konforlu, ucuz, temiz ve güvenli yurtlar yapabilecek güçtedir.
Cemaat yurtlarında, etüt saatlerinde çocuklarımıza neler anlatılıyor, hangi fikirler empoze ediliyor, daha sonra kamu kurumlarında göreve başlayınca bu çocuklardan neler isteniyor?
Bunları hiç birimiz bilemeyiz. Eğer bilebilseydik vaktinde müdahale ederdik ve bu ülkede FETÖ olayı yaşanmazdı.
Yeni FETÖ olaylarının yaşanmaması için her üniversite kampüsüne öğrenci kapasitesinin en az yarısını barındıracak kapasitede yurt yapılması şarttır.
Ayrıca cemaat, tarikat ve vakıf yurtlarının tamamının devletleştirilmesi için gerekli yasal düzenleme yapılmalı ve kayıt dışı yurt işletmeciliği yapanlara da çok ağır hapis cezaları verilmelidir.
Çocuklar geleceğimizdir, geleceğimize sahip çıkalım.
Özel yurtlarda rekabet anlayışından belkide fiyat anlamında pazarlık yapılabiliyor olsa dahi, eminim ki devlet yurtları tüm özel vakıf.... yurtlarından daha maakul fiyatlarla öğrenci barindirabilecek güçtedir.Uygulayabilene ve uygulayabilen ithaf......
Yurt sorunu çocuklarımız için çözülmesi gereken çok acil sorunlarımızın başında geliyor ama malesef sığınmacılardan sıra gelmiyorki parada suyunu çekti ayıkla pirincin taşını.