Çıplaktım.
Mahallede,ebe bile olmayan yaşlı teyze, doğduğumda ilk şaplağı attığı zaman çıplaktım.
Falan caminin gusulhanesinde, imam ve dostlar beni yıkarken yine çıplaktım.
Bu iki zaman dilimi arasında elbiseler giydirdiler.
Bebe dediler...Sonra çocuk dediler.
Sorumsuz yaşam,sınırsız oyun.
Doğanın bize sunduğu oyuncaklarımız oldu.
Çamurdan evler,telden arabalar,çelik çomaklar ve tahtadan kılıçlar.
Tez elden büyümek istedik.
Bıyıklarımız çabuk büyüsün dedik.
Sıgara içersek herif olacaktık.
Sevdiklerine mektup götüren aracı çocuk yerine sevdiklerine mektup yazanlar kısmına geçecektik.
Delikanlılık...Mertlik ve namertliği ayrıştırma çağı.
Baş kaldırı...Cesaret...Adrenalin.
Küçük dağları ben yarattım.Semt sahasında atılan veya atılmayan bir gol için kavgalar.
Dostluklar.Şimdi gülümseyerek andığımız düşmanlıklar.Ve gerçek arkadaşlıklar.
Yola iki kişi çıktık.Sonra üç-beş olduk.
Sevinçleri ve acıları paylaşmayı öğrendik.
Nasihat alan dönemden nasihat veren döneme geçtik.
Düşüncelerimiz genişlerken,hareketlerimiz yavaşladı.
Yarı yolda bizi bırakanlar oldu.Giysileri soyuldu.Çıplak uğurladık.
Ama içimizde bir kıpırtı vardı.O bizi hiç terketmedi.
Gülerken...Severken...Hayal kurarken..Daha çok görünüyordu
Onun yüzünden çok azar işitim.
Bende onu bırakmadım.
Belki de yeteri kadar yaşayamadığm o çocukluğa hep sahip çıktım.
İçimdeki o çocuğu hep yaşattım.
O hep vardı.Hiçbir zaman da beni bırakmadı.
Çocuksu olmaktan hiç utanmadım.
Buyümeye özenmemeliydik,büyümeden...
Yürüdükçe yorulan...
Yoruldukça yanılan...
Yanıldıkça ağlayan...
Ağladıkça çocuklaşanlardandık.
Çıplak geldiğimizi unutuyoruz.
Çıplak gideceğimiz aklımızdaken...
Şimdi kalkmış yaşanmamış yılların hesabını yapıyoruz
Şarkının dediği gibi...
ŞİMDİ BANA KAYBOLAN YILLARIMI VERSELER,
TEK BİR SÖZ BİLE SÖYLEMEYE HAKKIM YOK.