Şanlıurfanın tarihi Harran ilçesinde yıllardır kazılar yapılıyor. Yıllardır kazıları hemşerimiz bir ara Eski Eserler Genel Müdürlüğü görevini de yürüten Nurettin Yardımcı yürütüyordu. Nurettin Yardımcı Eski Eserler Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. Daha sonra da Vakıflar Genel müdürü oldu. 1983 yılından beri de Harrandaki kazıları yürütüyordu.
Harran Höyük'te 1983 yılından bu yana sürdürdüğü arkeolojik kazılarda Harran'ın tarihini gün ışığına çıkartmayı hedefliyordu. Harran Ulu Camii'nde yaptığı kazılarla caminin planını ve eşsiz taş süsleme elamanlarını sanat tarihi dünyasına kazandırdı. 1260 yılından beri merdivensiz olan Harran Ulu Camii minaresinin ahşap merdivenlerini orijinaline uygun biçimde yaptırdı. Harran ıç Kalesi'ni ve Halep Kapısı'nı restore ettirdi. 4000 yıllık Harran adının bir ara “Altınbaşak” olarak değiştirilmesine tepki göstermiş ve büyük mücadelesi sonunda Harran adının geri verilmesini sağladı. Harran Hayat el-Harrani Camii ve türbesini restore ettirdi. Bu yıl ise Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal başkanlığında ekip yürütüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığının ayırdığı bütçe ile Önümüzdeki yıllarda da devam edecek bir çalışma yapılacak. Harranda Örenyeri Kazı Başkanı ve Harran Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal ; Ulu Cami, Harran Höyük ve İçkale/Saray alanlarında çalışmalara başladı.
Bu tarihi ilçede kazılar yıllardır yavaş ilerliyor ve bir ilerleme kayıt edilemiyor. Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tunanın ziyaretinde dile getirdiği “Arkeoloji Bölüm Başkanı Mehmet Önaldan hızlı, geniş ve kaliteli bir ekiple yol almalarını istiyoruz. Biz elimizden gelen desteği vermeye hazırız. Belki başka kurumlarımızda, yerel yönetimlerimiz başka destekler verebilirler. Harran, Şanlıurfa ve Türkiye için çok önemli olan bu noktada ne varsa onları yeniden ayağa kaldırmak için bu çalışmaları sürdüreceğiz. Bunun heyecanı şimdiden herkeste var. Tarihi bir olaya tanıklık edeceğiz bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde. Hz. İbrahim a.s.nin ayak izlerinin olduğu bu mübarek beldede bu güzel eseri ayağa kaldırarak, hem ecdadımıza olan görevlerimizden birini yerine getirmiş olacağız, hem de ilimizin tanıtımı ve turizmi için artı bir değer daha katmış olacağız.” Sayın Valinin sözlerinden anlaşılıyor ki bu kazı önemli ve bir an önce geniş katılımlı ekiple tarih ortaya çıkarılsın.
Kazı yapılan Harran Ulu camii; Harran höyüğünün kuzey doğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Anadolu'nun ilk anıtsal camii, ilk revaklı avlulu ve şadırvanlı camii, en zengin taş süslemeli camii olma gibi daha bir çok önemli özelliklere sahiptir. Çeşitli kaynaklarda "Cami el-Firdevs (Cennet Camii) veya "Cuma Camii" adlarıyla geçen Harran Ulu Camii ile ilgili en eski bilgileri, İbni Cübeyr bizlere şu cümlerlerle aktarmaktadır. "Cami ağaç direklerle ve kemerlerle tavanlanmıştır. Direklerin uzunluğu 15 adım tutar ve mermer döşemenin üstünde boydan boya uzanır. Bu camiden daha geniş kemerli olan cami görmedim. Camiye giriş sahnının duvarlarının her tarafından kapılar açılmıştır. Bunlardan dokuzu ana kapının sağında, dokuzu solundadır. Ondokuzuncu kapı olan ana kapı ortada olup büyük kemerlidir. Bu kapı sanki şehir kapıları gibi heybetli ve güzeldir. Bu caminin kapılarının hepsi ağaçtan olup son derece süslü ve ustaca yapılmış kilitleri vardır. Bu caminin yapısında ve ona bitişen çarşıların planlanmasında şehirde nadir görülen bir güzellik ve intizam gördük".
İbni Şeddad, caminin esasının Sabiilerin büyük Ay Mabedi (Sin Tapınağı) olduğunu, Hz. Ömer zamanında İslâm orduları komutanlarından İyaz b. Ganem 640 yılında şehri alınca bu mabedi camiye çevirdiğini, Sabiilere kendi mabedlerini yapmaları için başka bir yer verdiğini söylemektedir. Rice tarafından caminin üç avlu kapısının girişinde bulunan ve Babil Kralı Nabonid dönemine tarihlenen (M.Ö. V.yüzyıl) biri Ay Tanrısı Sin, diğeri Güneş Tanrısı Şamaş'ı temsil eden (üçüncünün mahiyeti bilinmiyor) üç stele dayanarak İbni Şeddad'ın bu görüşüne itibar etmek mümkündür.
Harran Ulu Camii ile ilgili ilk ciddi araştırma, Creswell tarafından yapılmış ve bu araştırma onun "Early Muslim Architecture" adlı eserinde geniş biçimde yayınlanmıştır.
Şehrin güney doğusunda yer alan İçkale, surların o kesimdeki parçasını oluşturmaktadır.Hemen hemen bütün kaynaklar, kalenin yerinde bir Sabii mabedinin bulunduğundan söz etmektedirler. İslâm kaynaklarında kaleden ilk kez bahseden el Mukaddesi (h. 4.-m. 10. asır) burasının Kudüs kalesi gibi taştan yapıldığını, güzel ve sağlam olduğunu söylemektedir. Emevi Halifesi II. Mervan'ın 10 milyon dirhem harcayarak Harran'da yaptırdığı bilinen sarayın kale olması ihtimali vardır.
İbni Cübeyr, Harran kalesinden "Şehrin doğusunda boş bir arsa ile ayrılmış müstahkem bir kalesi vardır. Bu kalenin etrafına döşenmiş taşlarla yapılmış derin ve geniş bir hendek bulunur. Bu hendek şehrin suru ve kaleyi birbirinden ayırır. Hendeğin suru da çok sağlamdır" cümleleriyle bahsetmektedir.
İbni Şeddad ise, şehrin doğusunda bulunan kaleye eskiden El-Müdevver denildiğini, burasının Harran Sabiilerinin mabedlerinden biri olduğunu, 1192 başlarında kaleyi ağabeyi Selahaddin Eyyûbi'den devralan Melik el-Adil'in o tarihte kaleyi yenilettiğini söylemektedir. (Melik Adil'in adı Halep kapısı üzerindeki 1192 tarihli kitabede geçmektedir.)
XVII. yüzyılın ortalarında Harran'ı ziyaret eden Evliya Çelebi Harran Kalesi için, "Urfa'dan güney tarafında 9 saat giderek Harran Kalesi'ne geldik. Burayı da Nemrud yapmıştır. Çöl içinde gayet sağlam bir kaledir. Beşgen şeklinde olup sanki usta elinden yeni çıkmış gibidir" demektedir.
Düzensiz dikdörtgen planındaki Harran Kalesi'nin dört köşesinde onikigen birer kule bulunmaktadır. Bunlardan Kuzey batıdaki kule tamamen yıkılmıştır. Güney doğudaki kulenin dış kısmı yıkılmış olup iç kısmı ayaktadır. Güney batıdaki ve kuzey doğudaki kuleler ise kısmen ayaktadır.
Harran Kalesi ile ilgili en detaylı incelemeyi Lloyd ve Brice yapmıştır. Kalenin rölöve ve kesitlerini çizerek 1951 yılında yayınlayan bu iki araştırmacıya göre 90x130 m. boyutlarındaki kale üç katlı olup, bazıları tonozlu 150 odaya sahiptir. Her iki araştırmacıya göre; kale İslâm öncesi, İslâmi devirler ve güneybatı kulesinin arkasındaki süslü bir geçit dolayısiyle el-Melik el-Adil zamanı (1192) olmak üzere üç dönemde inşa edilmiş olmalıdır. Melik el-Adil dönemi olarak tarihlenen bölüm, kalenin batı kesiminde olup burada beşik tonuzlu büyük bir mescid, bir galeri ve çeşme olduğu tahmin edilen zikzak kemerli ve köşe sütunçeli bir niş bulunmaktadır.
1951 yılı kazılarında, kalenin doğuya bakan cephesinin güney kesiminde bazalt taşından yapılmış at nalı kemerli bir kapı ortaya çıkartılmıştır. Bu kazıda bulunan ve kapıya ait olan kitabe parçalarında Nûmeyrilerin üçüncü hükümdârı Meni'in (Kav-vam) adı ve h. 451 (m.1059) tarihi geçmektedir. Rice, bu kitabeyi kalenin ikinci devre inşaatına bağlamaktadır. Kapının her iki yanında, başlarını arkaya çevirmiş vaziyette, tasmaları zincirli birer çift köpek kabartması bulunmaktadır. Rice, yıkılmış olan bu kapının restitüsyonunu yayınlamıştır.
Rice, kalenin güney cephesinin batı kesimindeki duvarda yer alan Memluk stilindeki tarihsiz kitabe şeridinin h. 715 (m. 1315) yılında Malatya üzerine ordu gönderen el-Nasır'a ait olduğunu söylemektedir.
1951 yılında kale içersinde yapılan kazılarda, İslâmi döneme ait 90 küsur parça nadide madeni kap (havan, sini, kazan) bulunmuştur. O tarihlerde Urfa'da müze olmadığı için bu eserler Ankara Etnoğrafya Müzesi'ne gönderilmiştir. Son yıllarda Harran Kazıları Başkanı Dr. Nurettin Yardımcı'nın girişimleriyle bu eserlerin bir kısmı Urfa Müzesi'ne geri getirilmiştir. Tavanları çökmüş, içerisi toprakla dolmuş çok sayıdaki oda ve koridor, yapılacak kazılarla temizlendiği takdirde, daha birçok eser ve belgenin gün ışığına çıkarılacağı muhakkaktır.
Kazı yapılan alanların tarihi bilgilerinden de kısa olarak bahs ettim. Ancak, bu bölges turizmin gözbebeği özellikle gelecek nesillere aktarılması için Bakanlığın dışında yerel idareler ile bazı Karumların da destek vermesi gerekir.