Kur’an’da “ümmî” kelimesi “okuma-yazma” bilmeyenler için kullanılmıştır. Asıl manası da budur.
“İçlerinden bir de ümmî olanlar vardır ki kitabı bilmezler. Bütün bildikleri bir takım kuruntulardır. Onlar sadece zan ederler.” (Bakara, 78)
“Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıflarını yazılı buldukları o ümmî nebî olan peygambere tâbi olanlardır. O (peygamber), onlara iyiliği emreder, onları kötülükten sakındırır… De ki: 'Ey insanlar! Şüphesiz ki ben sizin hepinize, göklerin ve yerin hükümrânlığı kendisine ait olan, kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, hayat veren ve öldüren Allah’ın gönderilmiş elçisiyim. O halde Allah’a iman edin. Allah’a ve kelimelerine iman eden ümmî nebi olan elçisine de iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulmuş olasınız.” (A'raf, 157-158)
“Sen bundan önce ne bir Kitâp okuyor (tilavet ediyor), ne de elinle onu yazıyordun. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar elbette şüpheye düşerlerdi.” (Ankebut, 48)
Ashab-ı Kiram yani Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın sohbetine katılmış, iman etmiş ilk nesil Müslümanlar. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kiram için şöyle buyurmaktadır; “Kendilerine yara isabet ettikten sonra, Allah ve elçisinin çağrısına icabet edenler, içlerinden iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük bir ecir vardır. Onlar, kendilerine insanlar: 'Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun' dedikleri halde imanları artanlar ve: 'Allah bize yeter, O ne güzel vekildir' diyenlerdir.” (Ali İmran, 172-173)
“Muhacir ve Ensar’dan ilk öncüler ve onlara güzelce uyanlar, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah, onlar için ebedî kalacakları, altlarında nehirler akan Cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük kazanç budur.” (Tevbe, 100)
“(Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resûlü'ne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır. Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr, 8-9)
“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü'min olanlar bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.” (Enfal, 74)
“Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir.” (Fetih, 29)
Evet, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam okuma yazma bilmeyen bir ümmidir. Onun arkadaşları olan Ashab-ı Kiram da Kur’an-ı Kerim’in birçok Ayet-i Kerimesinde övgü ile bahsedilen, Allah’ın kendilerinden razı olduğu, özü sözü doğru, güvenilir insanlar olduğu, tüm günahlarının bağışlandığı ve cennette de büyük mükâfatların onları beklediği şeklinde müjdelenen nadide insanlardır.
Burada şöyle bir incelik var! Kur’an-ı Kerim’i yazıp, toplayıp, kitap haline getirip bize ulaştıran bu değerli insanlardır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselama ait Sünneti de Ashab bize ulaştırmıştır ve Peygamberden sonra olduğu için bunlara güvenemeyiz diyenlerin öncelikle Kur’an-ı Kerim hakkında bu şüphelerini dile getirmeleri gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerimi yazan ve bize kitap halinde ulaştıran Peygamber Efendimiz Aleyhisselam değildir. O’nun değerli Ashabıdır.
Efendim Kur’an’ın koruyucusu Allah’tır. Peki, Allah bu korumayı nasıl sağlıyor? Tabi ki Ashabın eliyle. Gerek ezberleme yani hafızlık yolu ile olsun gerekse de yazıp toplayıp kitap haline getirip çoğaltan Ashabın eli ile ve dahi sonraki nesil Müminlerin eli ile bu muhafazayı sağlamıştır. Aynı şekilde Hikmeti yani Sünneti de gerek sözlü gerekse de yazılı olarak bize kadar ulaşmasını sağlayan Ashab-ı Kiram olmuştur. Ve dahi sonraki Müminler titiz bir çalışma sonucunda bunları bize kadar ulaştırmış ve Allah hem Zikri yani Kitabı hem de Hikmeti yani Sünneti bu suretle korumuştur.
“Hiç şüphesiz, zikri biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr, 9) Zikri biz indirdik ve biz onu koruyacağız! Zikir nedir? Şüphesiz Kur'an'dır. Kur’an’ın isimlerinden biridir. Bazıları diyorlar ki bu Ayet-i Kerimede Allah, Zikri ben indirdim ben onu koruyacağım diyor ama Sünneti koruyacağım demiyor, dolayısıyla Sünnet korunmamıştır. 150 sene sonra yazılmış ve içinde bir sürü yabancı şey karışmıştır. Ama Kur’an için ayet var. Allah Kur'an'ı koruyacağım diyor. Kur’an Allah’ın koruması altındadır. Bizler de, sadece Kur’an’ı kaynak olarak gören herkes de buna iman ediyoruz.
“O peygamberleri apaçık delillerle ve kutsal metinlerle gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve (ola ki üzerinde) düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.” (Nahl, 44) Nahl Suresinin 44. Ayetinde Zikri sana biz indirdik. Hicr Suresi 9. Ayetinde olduğu gibi bu ayette de Zikri yani Kitabı Biz Sana indirdik. Kim indirdi bu Zikri sorduğumuzda Allah diyoruz. Bu zikir tesbih manasında ki zikir değil. Kitap olan Kur'an’dır.
Peki, neden indirildiği açıklanıyor mu? Zikri biz sana indirdik, insanlara kendilerine indirileni beyan edesin yani açıklayasın diye... Nahl Suresinin 44. Ayeti ne buyuruyor biz sana Zikri indirdik yani Kur'an'ı indirdik. Sen onu insanlara açıklayasın diye. Nahl Suresinin 44. ayetini şimdi tefekkür edelim. Peygamberin en önemli vazifelerinden birisi neymiş? İnsanlara indirilen zikri yani Kur'an'ı beyan etmekmiş! Bunda da hiç kimsenin tereddüdü yoktur.
Ortada bir Kur’an var. Peki, kim bu beyanı yapacak? Zikir indirdik sana bir de beyan var! Bu beyan peygamberin vazifesidir. Ne demek beyan? Açıklama! Kur'an başka şey, Kur'an'ın açıklaması başka şey! Peki, bu Kur'an'ın beyanını kim yapacak? Açıklamasını!?
“Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de okunuşunu izle. Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.” (Kıyame, 18-19) Ne diyor ayette? Sen bizim indirdiğimiz Kur’an’ımıza tabi ol. Kur’an’ı beyan etmek de bizim görevimizdir diyor Allah. Kur’an’ı indirdik, Biz koruyacağız demişti Kur'an'ı Allah Hicr Suresi 9. Ayetinde. Nahl Suresi 44. Ayetinde de Seni Kur’an’ı beyan et diye gönderdik buyurmuştu. Kıyame Suresi 18-19. Ayetlerinde de Sen Kur’an okumana bak beyan işini de biz yapacağız buyuruyor Allah.
Peki, burada Kur'an'ı Allah üstüne alıyor. Kur'an'ın beyanını da üstüne alıyor. Peygambere de sen beyan yapacaksın diyor. Peki, Peygamber Aleyhisselam bu beyanı nasıl yapacak? Allah Kur’an’ı beyan etmek bizim vazifemiz buyuruyor. Peki, Ya Rabbi Sen Kur'an'ı indirdin koruyacağım demiştin. Kur'an'ı biz indirdik biz koruyacağız diyor, Sen (Peygamber Aleyhisselam) açıklama yapacaksın diyor. Açıklamayı da Ben Sana öğreteceğim diyor. Söz konusu üç ayetten açık bir şekilde görüyoruz ki Allah indirdiğim Kur'an'ı koruyacağım dediği gibi Kur'an'ı korurken, Kur'an'ın beyanını da koruyacağım dediğini anlıyoruz.
“O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm, 3-4) Peygamber sizinle konuşurken de arzusuna göre konuşmaz. O’na, konuştuğu şeyi de biz konuşturuyoruz diyor Allah bu ayetinde. Böylece çok net bir şekilde Mü’min olarak anlıyoruz ki Allah, Kur’an’ını koruduğu gibi Peygamberinin Sünnetini de koruyor, koruyacak, korur.
Eğer Hadis-i Şerif külliyatımız koruma altında değil ise şöyle bir sakınca ortaya çıkar. Allah, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e açıklama yap diye görev vermiş. Verdiği bu görevi kurumuyor. Hâşâ! Kur'an-ı Kerim'de Kur'an'ı indirdik Sen Kur'an'ını oku, açıklayacağın şeyleri de Biz Sana söyleyeceğiz diye Sünneti de koruma altında tuttuğunu Nahl Suresi 44. Ayeti kerimesinde, Onun açıklamasını yapman da Bizim üzerimizedir. Peygamberin kalbine ilham vererek, dilinden söyleterek, her halükarda biz koruyacağız bu açıklamaları yani Sünneti buyurmuştur Allah’u Azimuşşan.
Yukarıdaki üç ayetten yola çıktığımızda Kur'an'ı Allah koruyor, Peygamberi indirdiği Kur'an'ı açıklamalar yapsın desteklesin diye göndermiş ve Allah o açıklamaları da koruyacağını kendi üzerine aldığını söylüyor dedikten sonra Kur'an Allah'ın himayesinde, Sünnet kimin himayesinde diye bir soru sorulamaz bir daha! Sünneti de Allah'ın koruduğunun belgesi Kur'an'dır. Nahl Suresi 44. Ayeti kerimesini bir yere koyamayız başka türlü. Hiçbir yere koyamayız!
Devam edecek…