Şanlıurfa'da yaşayan Ramazan Yüksek, yaptığı açıklamada hac ve umreye gitmenin günümüzde ciddi maddi yük getirdiğine dikkat çekerek, fakirlerin bu ibadetleri yerine getirmesinin neredeyse imkânsız hale geldiğini ifade etti. Hacca gitmenin artık bir ticaret alanı gibi görüldüğünü söyleyen Yüksek, sesinin Diyanet İşleri Başkanlığı’na ulaşmasını istedi.

“Ben gittim geldim Allah’a şükür. Gitmeyenlere, cümlemize Allah nasip etsin. Ama çok para lazım. Ben 10 yıl para biriktirdim, ancak bir umre yapabildim. 11 sene boyunca hac için yazıldım, 14. yılda çıktı. Ama o zaman da param yoktu, gidemedim. O parayla yine ancak umre yapabildim. Fakir fukara nasıl gidecek? Hac artık adeta bir ticaret alanı haline geldi.”
“Hac parası olanlara mı farz kılındı?”
Yüksek, İslam’da hac ibadetinin Müslümanlara farz olduğunu hatırlatarak, gelinen noktada bunun sadece maddi durumu iyi olanlara hitap eder hâle geldiğini belirtti.

“Hacı, Allah Celle Celaluhu tarafından millete farz kılınmış. Ama şimdi bir bakıyoruz, bu farz ibadet ancak parası olanlara uygulanabilir olmuş. Hacca gitmek bu kadar maliyetli olmamalı. Elbette ben gittim, gördüm, geldim. Ama istiyorum ki bütün Ümmet-i Muhammed gitsin, o toprakları ziyaret etsin. O zaman anlıyorsun; İslamiyet nasıl buralara gelmiş, ne bedeller ödenmiş. Biz Müslüman bir anne babanın çocuğu olarak geldik bu dünyaya, ama bir bedel ödemedik. Oraya gittiğin zaman düşünüyorsun, İslam’ın kıymetini daha iyi anlıyorsun.”
“Sistem adaletsiz, işsizlik ve pahalılık almış başını gidiyor”
Sözlerine ekonomiye dair eleştirilerle devam eden Yüksek, ülkedeki işsizlik, hayat pahalılığı ve sistemdeki adaletsizliklere de dikkat çekti:
“Sağımıza solumuza bakıyoruz, maşallah güllük gülistanlık gibi gözüküyor ama gerçek öyle değil. İşsizlik bir tarafta, hayat pahalılığı bir tarafta. Deveye sormuşlar, ‘Boynun niye eğri?’ demiş ki, ‘Nerem doğru?’ Ben de şimdi soruyorum: Bu sistemin, bu düzenin neresi doğru?”
“Umudumuz Allah’tadır”
Ramazan Yüksek, açıklamasını şöyle sonlandırdı:
“Artık nereye kadar böyle gidecek bilmiyoruz. Allah merhamet etsin. Başka yapacak bir şeyimiz yok, işimizi Allah’a havale ediyoruz. Umudumuz O’ndadır.”

Din işleriz yüksük kuruluna göre;
Hac, İslâm’ın beş temel esasından biri olup bedenî ve malî yönü olan bir ibadettir. Sağlık, servet ve yol emniyeti yönünden haccetme imkânına sahip (Kâsânî, Bedâi‘, 2/120), hür, (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 3/354 [14868]) akıl sağlığı yerinde ve büluğ çağına erişmiş Müslümanlara farzdır (Merğinânî, el-Hidâye, 1/132; Kâsânî, Bedâi‘, 2/120; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 2/453-454). Bu şartları taşıyan kişinin, imkân elde edince, geciktirmeden bu farzı yerine getirmesi gerekir. Hayatında bir defa hac yapmış olan Müslümanın bir daha haccetmesi gerekmez (Müslim, Hac, 412 [1337]); ancak nâfile olarak hac yapabilir (Ebû Dâvûd, Menâsik, 1 [1721]; İbn Mâce, Menâsik, 2 [2886]). Günümüzdeki kota sınırlamaları sebebiyle müracaat ettiği hâlde kurada ismi çıkmadığı için hacca gidemeden ölen kimseler, hacca gitmeye imkân bulamadığı için borçlu olarak ölmüş olmaz.
Kendisine hac farz olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü olması için sağlıklı olması, tutukluluk veya yurt dışına çıkma yasağı gibi bir engelinin bulunmaması ve yolun güvenli olması şarttır (Mevsılî, el-İhtiyâr, 1/141). Hac yolculuğuna katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede hasta olanlar ile yaşlılar, hac kendilerine farz olsa bile, eda ile yükümlü değildirler. Bu durumda olanlar şartları oluştuğu takdirde bizzat haccederler. Eğer şartlar oluşmazsa kendi yerlerine bedel göndererek hac yaptırırlar (Merğinânî, el-Hidâye, 2/482). Hacca yazılıp da kurada ismi çıkmayan veya yurt dışına çıkışla ilgili başka engellerden dolayı gidemeyen kişiler için bu da bir mazerettir.





