Doğup büyüdüğüm, hayatımın 46 yılında seve seve hizmet ettiğim memleketim Şanlıurfa’ya Kurban Bayramı sonrasında ailece kısa bir ziyaret planlamıştık. Yola çıkar çıkmaz karşılaştığım kayda değer her olayı kafamda not almaya başladım. Amacım tatil dönüşü “Urfa’nın Başına Gelenler” başlıklı bir köşe yazısı yazmaktı. Fakat ailemizin başına gelenler daha aciliyet arz edince Urfa’nın başına gelenleri bir sonraki yazımıza bıraktık…
Bir yılı aşkın süredir hep yaptığımız gibi “maske, mesafe ve temizlik” kurallarına titizlikle uyduğumuz kısa Şanlıurfa ziyaretimizi tamamlayıp dönüş yoluna geçmiştik. Aydın’a yaklaştığımız sıralarda aile fertlerimde öksürük, mide bulantısı, halsizlik gibi bir takım rahatsızlıklar baş gösterdi.
Aydın’a girer girmez Atatürk Devlet Hastanesinde PCR testi verip evimize geçtik. Birkaç saat sonra cep telefonumuza yollanan mesajla, ardından da bizleri aramak suretiyle korona virüse yakalandığımız bildirildi.
Öğlenden sonra bu defa filyasyon ekibi tarafından arandık… bir kısmımızın pozitif, bir kısmımızın temaslı olması dolayısıyla bizimle görüşmek üzere geleceklerini ve aşağıya inmemizi söylediler…
Asansörün tuşlarına, bina kapısına vs. temas ederek aşağıya indik, o anki ruh halimizle bize birkaç saat gibi gelen 10 dakikalık bir beklemenin ardından bir erkek ve bir kadından müteşekkil filyasyon ekibimiz geldi…
İçinde ilaç kutularının olduğu ellerindeki küçük bir karton koliyi yaya kaldırımına (yere) bırakarak, yapmamız gerekenleri anlatmaya başladılar. O ilaç kolisi kim bilir, bize gelinceye kadar kaç defa sokağa, kaldırıma, gelişigüzel bir şekilde yere bırakılmış sonra yeniden kucaklanmıştı… Hijyen mi?... O ne?
Kesinlikle evden dışarı çıkmamamız gerektiğini (ki, bizi kendileri telefonla çağırarak evden çıkarmışlardı, üstelik aşağıya inmemize de sebep olmuşlardı) söylediler.
Aile fertlerimize sadece birer kutu ilaç (Favimol 200 mg) verdiler. Son derece düzenli ve sağlıklı besinler tüketmemizi tembihlediler. Takviye vitamin almamızı söylediler ve gittiler.
Tam 20 gün karantinada kaldık. Filyasyon ekibi bir daha gelmedi. Gerçi aile hekimimiz üç defa telefon ile arayıp, durumumuzu sordu, sorunlarımızı dinledi ve bir takım tavsiyelerde bulundu.
Tatil dönüşü olması münasebetiyle evimizde meyve, sebze, et, tavuk vb. hiçbir şeyin olmadığı bir dönemde ve komşularım ile kurum müdürümün marketten bizim için yaptıkları alışveriş ve marketlerin eve servis hizmetleri olmasaydı sanırım çok mağdur olacaktık. Bizim için yorulan maddi ve manevi külfete giren üç değerli aileye (Kaykı, Coşkun ve Abay) teşekkürü borç biliyorum. Haklarını helal etmelerini istirham ediyorum.
Bu arada, ölümle bile sonuçlanabilecek kadar ciddi bir hastalık olan Koronavirüs tedavi için bize sadece birer kutu ilaç verilmiş olması da ayrıca şaşırtıcı bir durumdu…
Ben 29 yıllık bir kamu personeliyim, sağlık ve sosyal güvencemin devamı için aktif olarak prim ödeyen bir vatandaşım. Bütün dünyayı kasıp kavuran bu kadar ciddi bir hastalık için bana sadece bir kutu ilaç verilip, tedavi için gereken vitamin ve diğer ilaçları kendi imkanımla yani paramla almak zorunda olmam, hem de karantinada iken yani sokağa çıkma yasağım varken kabul edilemez bir durumdur. Üstelik birçok ülkeye ilaç ve tıbbi malzeme yardımında bulunan devletimin kendi vatandaşını bu şekilde kaderine terk etmesi son derece üzücüdür.
Neyse artık kendi başımızın çaresine bakmak zorundaydık. Tabiri caizse kendi göbeğimizi kendimiz kesecektik. Telefon ile ulaştığım Tıp doktoru olan kardeşimin tavsiyesiyle, kan sulandırıcı iğne, öksürük şurubu, vitamin hapı ve bir damladan müteşekkil dört kalem ilacı ricam üzerine eczacımız eve kadar getirdi.
Ardından koronavirüs geçiren yakınlarımız arayarak yaşadıkları tecrübelerini aktarmaya başladılar. Kullandıkları bitkisel ilaçlar ile ilgili tavsiyelerde bulundular. Tecrübe edilmiş bitkisel ilaçlardan da ulaşabildiklerimizi büyük bir titizlikle kullandık.
Tabi, birçok hastalıkta olduğu gibi, bu habis hastalıkta da en önemli şey kendini bırakmamak ve yüksek moral… İşte bu noktada moral ve motivasyon desteği vermek için hergün telefon ile arayan, mesaj yazan yüzlerce dost, arkadaş, akraba ve ülküdaşlarıma ailece ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.
Bu arada tedavi daha doğrusu (karantina) sürecindeki bütün aksaklık ve yanlışlıklara rağmen en büyük teşekkürü de Sağlık Bakanlığımıza iletmeden geçemeyeceğim. Çünkü ben ve aile fertlerim daha önceden Bakanlığın sağladığı imkanla aşımızı yaptırmıştık ve bu aşı sayesinde hastaneye, yoğun bakıma girmeden kendi evimizde zor da olsa süreci tamamladık.
Bu vesile ile herkesin korkularını, tereddütlerini, çekincelerini bir tarafa bırakarak mutlaka koronavirüs aşısı olmasını tavsiye ediyorum.
Nişan, nikah, düğün, sünnet, cenaze, taziye, kongre, toplu yemekler, sportif faaliyetler ve benzeri organizeler ile ilgili olarak ciddi ve kalıcı düzenlemeler yapılması gerektiğine inanıyorum... Ayrıca kapalı mekan olması ve ayakkabıların çıkarılarak girilmesi sebebiyle Cami girişlerinde mutlaka HES kodu sorgulanması elzem hale gelmiştir.
Sağlıklı günler dileklerimle…