KÜLTÜR SANAT

HARRAN KALESİ RESTORE EDİLMEYİ BEKLİYOR

Abone Ol

Harran Çeşitli kaynaklardan anlaşıldığına göre, Hz. Ömer zamanında İyaz b. Ğanem tarafından 640 yılında fethedilen Harran'da ilk islami eserler inşa edilmeye başlanmıştır. Emevi başkentliği yaptığı dönemde (744-750 II. Mervan zamanı) imar faaliyet­leri hızlanarak şehir mimari eserlerle donatılmıştır. Mervan, 10 milyon dirhem harcayarak Harran'a bir hükümdâr sarayı yaptırmış, Cami el-Firdevs'i (Cennet Camii-Ulu Cami) yeniletmiş ve su kanalları açarak tarımı geliştirmiştir. İmâdeddin Zengi'nin 1127 tarihinde Harran'ı almasından sonra, Zengi'nin oğlu Nureddin Mahmûd ve Selahaddin Eyyûbi zamanlarında şehirde medrese, hastane, çarşı, hamam gibi çok sayıda mimari eserin inşa edildiği, miladi 1175 depreminde zarar gören yapı­lar ile Ulu Cami'nin restorasyonunun yapıldığı yine çeşitli kaynaklarda kayıtlıdır.
H. 580 (m. 1184) tarihlerinde Harran'a gelen seyyah İbni Cübeyr, Ulu Cami'den, şehrin surların­dan ve kalesinden detaylı bir biçimde bahsetmek­tedir. (Bkz. Ulu Cami). İbni Cübeyr bunlardan başka, Harran'ın camilerinin çok olduğunu söyleye­rek bunlardan Ebü'l-Berakat Hayat b. Abdülaziz Mescidi (Hayat el-Harrânî Camii) ve güneyindeki zaviyesinden, Seleme'nin mescidinden bahseder ve ayrıca eski bir mescidi ziyaret ettiğini söyler. Harran'da bir medrese (Üniversite) ve iki hastane­nin mevcut olduğunu anlatan İbni Cübeyr, şehrin çok düzenli kapalı çarşılarının bulunduğunu söyle­yerek bunları büyük yolları olan bir saraya benzetir. İbni Cübeyr, çarşılardaki her dört yol kavşağının taşla örülmüş büyük bir kubbe ile örtülü olduğunu ve bu kubbelerin sokakları ayıran bir nokta konu­munda bulunduğunu ve Ulu Caminin bu çarşılara bitişik olduğunu söyler.
H. 640 (m. 1242) yılında (Eyyûbiler devri) Harran'a vergilerin teftişi için gönderilen tarihçi İzzeddin b. Şeddad şehrin son mamur zamanını görmüş ve bizlere Ulu Cami, kale ve surlar hak­kında önemli bilgiler aktarmıştır.
İbni Şeddad, şehirde Hz. İbrahim (a.s.) adına bir mescidden ve O'nun otururken dayandığı söylenen bir kayadan ve diğer bir mescidden söz etmektedir. Yine İbni Şeddad'ın verdiği bilgilerden Harran'da Nureddin Mahmûd b. Zengi (ölümü 1174), Şemseddin Şukayr, Hacı Naam Hanım, Şemseddin Ebu Muhammed b. Selame b. el-Attar tarafından inşa ettirilmiş Hanbelilere ait dört medresenin, bi­rini Nureddin, diğerini Cemaleddin Şadbaht'ın yaptırdığı iki hanikâh'ın (tekke), Gökböri tarafından inşa edilen (1182 Eyyûbi devri) bir hastanenin mev­cut olduğunu öğrenmekteyiz. İbni Şeddad ayrıca; Balat Hamamı, Kilise Hamamı, Reis Hamamı, Şeyh Hamamı, Sebba Hamamı, Ali Hamamı, Veliyat Hamamı ile şehrin dışında Büyük Kapı (Halep Kapısı) önünde iki, Yezid Kapısı önünde Hacib Ali tarafından inşa ettirilen iki hamam olmak üzere Harran'da toplam 14 hamamın bulunduğunu söy­lemektedir.
Onyedinci yüzyılın ortalarında (1650 yılları) Harran'ın harap haline yetişen ünlü seyyah Evliya Çelebi burasını, "Şehir harap, evler toprak olup ka­lesinde insanoğlu kalmamıştır. Ancak kargir cami­leri, han ve hamamları kalıp diğer harap evler içe­risinde çöl arapları kışlamaktadır" cümleleriyle an­latmaktadır.
Günümüzde şehir surları içersinde kalan alan üzerinde adeta yerden fışkırır durumda yüzlerce mimari eserin temel kalıntıları görülebilmektedir. Bunların en önemlileri Ulu Cami'nin kuzey doğu­sunda yer alan ve Rice tarafından "Mervan Evi" ola­rak adlandırılan temel kalıntıları ile bunun kuzey doğusundaki cami ve kilise kalıntılarıdır. Ayrıca, eski fotoğraflardan yüzyılımızın başlarında kısmen ayakta olduğu anlaşılan "Küçük Cami"nin temel kalıntıları Rakka Kapısı yakınında bulunmaktadır.
Harran KalesiŞehrin güney doğusunda yer alan İçkale,  surla­rın o kesimdeki parçasını oluşturmaktadır.
Hemen hemen bütün kaynaklar, kalenin yerinde bir Sabii mabedinin bulunduğundan söz etmekte­dirler. İslâm kaynaklarında kaleden ilk kez bahse­den el Mukaddesi (h. 4.-m. 10. asır) burasının Kudüs kalesi gibi taştan yapıldığını, güzel ve sağ­lam olduğunu söylemektedir.
Emevi Halifesi II. Mervan'ın 10 milyon dirhem harcayarak Harran'da yaptırdığı bilinen sarayın kale olması ihtimali vardır.
İbni Cübeyr, Harran kalesinden "Şehrin doğu­sunda boş bir arsa ile ayrılmış müstahkem bir kalesi vardır. Bu kalenin etrafına döşenmiş taşlarla yapıl­mış derin ve geniş bir hendek bulunur. Bu hendek şehrin suru ve kaleyi birbirinden ayırır. Hendeğin suru da çok sağlamdır" cümleleriyle bahsetmekte­dir.
İbni Şeddad ise, şehrin doğusunda bulunan ka­leye eskiden El-Müdevver denildiğini, burasının Harran Sabiilerinin mabedlerinden biri olduğunu, 1192 başlarında kaleyi ağabeyi Selahaddin Eyyûbi'den devralan Melik el-Adil'in o tarihte ka­leyi yenilettiğini söylemektedir. (Melik Adil'in adı Halep kapısı üzerindeki 1192 tarihli kitabede geç­mektedir.)
XVII. yüzyılın ortalarında Harran'ı ziyaret eden Evliya Çelebi Harran Kalesi için, "Urfa'dan güney tarafında 9 saat giderek Harran Kalesi'ne geldik. Burayı da Nemrud yapmıştır. Çöl içinde gayet sağ­lam bir kaledir. Beşgen şeklinde olup sanki usta elinden yeni çıkmış gibidir" demektedir.
Düzensiz dikdörtgen planındaki Harran Kalesi'nin dört köşesinde onikigen birer kule bu­lunmaktadır. Bunlardan Kuzey batıdaki kule ta­mamen yıkılmıştır. Güney doğudaki kulenin dış kısmı yıkılmış olup iç kısmı ayaktadır. Güney batı­daki ve kuzey doğudaki kuleler ise kısmen ayakta­dır.
Harran Kalesi ile ilgili en detaylı incelemeyi Lloyd ve Brice yapmıştır. Kalenin rölöve ve ke­sitlerini çizerek 1951 yılında yayınlayan bu iki araş­tırmacıya göre 90x130 m. boyutlarındaki kale üç katlı olup, bazıları tonozlu 150 odaya sahiptir. Her iki araştırmacıya göre; kale İslâm öncesi, İslâmi de­virler ve güneybatı kulesinin arkasındaki süslü bir geçit dolayısiyle el-Melik el-Adil zamanı (1192) ol­mak üzere üç dönemde inşa edilmiş olmalıdır. Melik el-Adil dönemi olarak tarihlenen bölüm, ka­lenin batı kesiminde olup burada beşik tonuzlu bü­yük bir mescid, bir galeri ve çeşme olduğu tahmin edilen zikzak kemerli ve köşe sütunçeli bir niş bu­lunmaktadır.
1951 yılı kazılarında, kalenin doğuya bakan cep­hesinin güney kesiminde bazalt taşından yapılmış at nalı kemerli bir kapı ortaya çıkartılmıştır. Bu ka­zıda bulunan ve kapıya ait olan kitabe parçalarında Nûmeyrilerin üçüncü hükümdârı Meni'in (Kav-vam) adı ve h. 451 (m.1059) tarihi geçmektedir. Rice,  bu kitabeyi kalenin ikinci devre inşaatına bağ­lamaktadır. Kapının her iki yanında, başlarını ar­kaya çevirmiş  vaziyette, tasmaları zincirli birer çift köpek kabartması bulunmaktadır. Rice, yıkılmış olan bu kapının restitüsyonunu yayınlamıştır.
Rice, kalenin güney cephesinin batı kesimindeki duvarda yer alan Memluk stilindeki tarihsiz kitabe şeridinin h. 715 (m. 1315) yılında Malatya üzerine ordu gönderen el-Nasır'a ait olduğunu söylemekte­dir.1951 yılında kale içersinde yapılan kazılarda, İslâmi döneme ait 90 küsur parça nadide madeni kap (havan, sini, kazan) bulunmuştur. O tarihlerde Urfa'da müze olmadığı için bu eserler Ankara Etnoğrafya Müzesi'ne gönderilmiştir. Son yıllarda Harran Kazıları Başkanı Dr. Nurettin Yardımcı'nın girişimleriyle bu eserlerin bir kısmı Urfa Müzesi'ne geri getirilmiştir. Tavanları çökmüş, içerisi toprakla dolmuş çok sayıdaki oda ve koridor, yapılacak kazı­larla temizlendiği takdirde, daha birçok eser ve bel­genin gün ışığına çıkarılacağı muhakkak olduğu belirtiliyor.