Bir kelamınla derdest olan gönlümü kendine bağladın. Kalbim meftun, gönlüm kırık ...
Âşık, maşukuna kavuştuğu zaman aşk kaybolurmuş. Maşukun muradı; aşkını taze tutmaktır. Ne zaman ki âşık; maşukunu yitirir, gerçek aşk o zaman başlarmış.
Âşık; maşukunu her gece gökyüzüne bakarak arar imiş. Bir gün âşık, gökyüzüne bakamadan uyuyakalmış. Günün yorgunluğu, dertlerinin ağırlığı o kadar ağır gelmiş ki; göz kapaklarına hâkim olamadan kapanıvermiş.
Sabah, güneş kendini semada pervane eder iken gözkapakları kendiliğinden açılıvermiş. Âşık, yerinden hemen zıplamış. ‘Heyhat! Maşukumu unutup dün gece uyuyakaldım. Yoksa benim aşkım azalmaya mı başladı, hatta bitti mi? Hayır olamaz, ben aşkımı derin harflerle kalbime kazıdım’ demiş.
Güneş, tam tepedeyken kavurucu sıcaklık bedenini terden ıslatırken maşuku aklına gelivermiş. Yüzü, gözü, saçları hepsi bir fotoğraf karesi gibi kalbinde canlanıvermiş. Her zaman sevdalısı aklına gelince gökyüzüne bakarmış. Ama bu sefer güneş, ışıklarıyla gözlerini kamaştırmış. Sonra toprağa dönüp hamd eylemiş. O gece âşık, gökyüzünde yıldızları bir araya getirerek sevdalısının resmini semada çizivermiş. Yıldızları birleştirip, onun simasını oluşturuvermiş. Sevgisinin büyüklüğünü yıldızlarla gökyüzüne resmetmiş. Birden bir yıldız kaymış ve gözünün tam altından aşağıya doğru inmiş. Âşık, durup düşünmüş; ‘acaba ne ola ki?’ Aklından geçen kalbine düşmüş. Sevdalısının yüzünden bir damla gözyaşı düşmüş. Gönlü mahzun olan âşık; maşukunun derdine merak salmış. O gece düşünmeden ve gökyüzünde maşukunun resmine bakamadan uyuyamamış.
Sabah ezanı hoş bir seda ile gökyüzünde ses getirirken kalkmış. Meramını gidermek için yola koyulmuş. Sevdalısının evinin yolunu tutmuş. Her yol kat ettiğinde kalbinde bir kıpırtı, gönlünde bayram, yüzünde gülümse bir kat daha artmış. Onun kokusunu, ellerine dokunuşunu ve bütün şefkatini bedeninde hisseder olmuş. Yol bitince sevgiliye olan hasret kendini belli ettirmiş. Koşarak evin önüne gelince ağıt sesleri evi inletiyor, âşık kapının önünde ve evin önünden geçen bir mahalleliyi durdurmuş ve sormuş: ‘hayrola efendim, bu evde ne olmuş, bu ağıt sesleri de neyin nesi?’
‘Bu evin kızı vefat eylemiş. kızın adı; Ebrar, Allah (c.c) tafsilatını affetsin.’
Âşık, olduğu yerde kalakalmış ve istemsizce yere yığılıp, gözlerinden yaşlar akmaya başlamış. Kalbinin derinliklerinde deprem meydana gelmiş, gönlünde seller akmış. Taziye bitene kadar evin önünden ayrılamamış ve sevdalısının mezarına gitmiş. Gözlerinden akan bir damla yaş toprağa düşünce, Allah’a yalvarmış; ‘benim sevdiceğime iyi bak, ahrette onunla bir hayat sürdürmeyi bana nasip eyle. Bu dünyada kavuşamadık, ahrette bizi birleştir yarabbim.’ Âmin, diyerek ellerini yüzüne sürmüş. Âşık, gönlü mahzun bir şekilde sevdalısının kabrinden ayrılırken, ona kavuşmayı murad eylemiş.