Telefon, bir iletişim aracı olarak piyasa sürüldüğünde, herkes uzak diyarlardaki arkadaşları ve akrabaları ile görüşebilecek olmanın mutluluğunu yaşamaktaydılar. Ama akıllı telefon icat edildikten sonra, bu mutluluğun yerini yalnızlık aldı.
Telefonun icat edilmesindeki tek amaç; iletişim kurmak idi. Ama işin bu raddeye gelmesini, telefonu icat eden GRAHAM BELLİN bile, aklının ucundan geçmiyordu. GRAHAM BELL; iletişim ağını genişletmek için, uzak diyarlarda bulunan insanların seslerini, birbirlerine nakletmek için telefonu icat etti. Ama GRAHAM BELLİN asıl amacı, sağırların iletişim kurması için, çalışmalar yaparak bir telin sesi nakletme özelliğiyle telefonu buldu. Anne ve babasının sağırlara verdiği önem doğrultusunda, GRAHAM BELL de onların izinden gitti. Sağırlara nasıl yardım edebileceğini, nasıl duyabileceklerini ararken, telefonu buldu. Önce sesleri, sonra görüntüyü, şimdi ise interneti küçücük bir kutuya sıkıştırabilmişlerdi. Yani dünyayı cebimize sığdırabilmişlerdi.
Biz, telefonu kitle iletişim aracı olarak kullanırken, şimdi ise; sosyal ağlarda mesaj atarak, video izleyerek, görüntülü konuşma yaparak kullanıyoruz. Bunun bize faydası olduğu kadar zararı da olmaktadır.
Yan yana geldiğimizde konuşmaktan çok, sosyal medya ile uğraşır hale geldik. Sosyal medya da konuştuğumuz arkadaşın yanında konuşmuyoruz, sosyal dünyada geziniyoruz. Duygularımızı paylaşmaktan çok, sosyal medyamızı paylaşır hale geliyoruz. Bu da bizi yalnızlığa sürüklüyor. Telefonumuz yanımızda olmadığı zamanlarda, hep kendimizi eksik hisseder hale geliyoruz. Şarjı bittiği zaman, öldüğümüzün farkına varıyoruz. İnternetimiz bittiği zaman, dünya ile bağlarımızın koptuğunu, kendi yalnızlığımızda, karamsar bir tavır takınıyoruz. Cebimizden düşmeyen telefon, şimdi ise elimizden düşmüyor. Sürekli ellerimiz telefonda, onunla uğraşır hale geldik.
Her geçen gün telefon çeşitleri çıktıkça, hep yenilemek uğruna, bir üst model alıyoruz. Bu eskidi yenisini alacağım der olduk. Halbuki telefonum kırıldı veya telefonum bozuldu yenisini alayım demekten ziyade, bu eskidi veya bunun özellikleri bana yetmiyor, yeni çok amaçlı ve çok özellik içerisinde barındıran telefonlar almaya başladık.
Aldığımız maaşın iki katı kadar değerinde, telefonlar almaya başladık. Borçla, harçla yediğimizden, içtiğimizden keserek yeni telefonlar aldık. Peki, alalım. Ama güzel şeylerde kullanmak için alalım. Bulunduğumuz toplumun, örf ve adetlerini kaybetmeden, insanı insan yapan değerleri kaybetmeden, duygularımızı kaybetmeden, telefonu iyi şeyler için kullanalım.
Bizi biz yapan değerlerimizi kaybettik. Bunu başaran, çağa ayak uyduran insanlarımızdır. Misafirliğe gittiğimiz yerde bile, telefonu elimizden düşürmemeye gayret ediyoruz. Çok zorlanıyoruz, telefonu masaya indirmekte. Ama nafile, yine de telefon ayağımıza yapışan sakız gibi, elimize yapışır hale geldi.
Birbirimizin yüzlerine bakamaz duruma geldik. Ne tür duygular beslediğimizi, yüzlerimizden ve gözlerimizden okuyamıyor, sadece dile getirince bilebiliyoruz. En iyi duyguyu ifade eden, gözlerimiz ve yüzümüzdeki ifadelerdir. Dilimiz çoğu şeyi anlamlandıramayıp sözcüklere dökemez. Ama bir insan, yüz ifadesi ile binlerce duyguyu karşısındakine aktarabilir.
Sosyal medyayı, çok iyi takip eder duruma geldik. Facebook, twitter, instagram, whatsapp derken, daha nice sosyal medya grupları önümüze serildi. Artık facebooku olmayan hiç kimse kalmadı. Herkes bir sosyal medya takipçisi durumuna geldi. Yani anlayacağınız, sosyal uyku girdabına girmiş bulunmaktayız. Bu uykudan bizi kimse uyandırmıyor, bilakis bu uykuya katmak isteyenler var.
Sosyal medya ile yatıp, sosyal medya ile kalkıyoruz. Günümüzün 3/2sini sosyal medyaya harcar olduk.
Yaşamı kolay hale getirdiğinden dolayı, rahatlığa ve tembelliğe alışır hale geldik. Fırına gidip ekmek alacağımız yerde, telefonla arayıp fırıncıdan ekmek istiyoruz. Çok tembel olmaya başladık.
SOSYAL OLMAKTAN ÇOK, SOSYAL MEDYA OLDUK. Arkadaşlarla toplanıp, duygu ve düşüncelerimizi dile getirmekten ziyade, sosyal medyayı saniye saniye takip eder duruma geldik.
Dünyamız telefon, telefon dünyamız oldu. Vesselam…