Yaşı müsait olanlarımız hatırlar, TRT’nin tek kanal olarak yayın yaptığı 1980’li yıllarda Dallas isimli bir Amerikan dizisi vardı...
Türk töresine ve İslam ahlakına uymayan çarpık ilişkiler, müstehcenlik, çeşitli ayak oyunları (hadi ecnebice de yazayım havalı olsun, entrika) içerdiğinden dolayı mazbut bir yapıya sahip ailelerin evlerinde izlenmezdi. Dallas’a karşı adeta adı konmamış bir ambargo uygulanırdı.
Şimdi yayınlanan ve ailece oturulup izlenen yerli dizilerimize bakıyorum da, şimdiki Türk dizileri ile kıyaslarsak Dallas çiftliği bunların yanında Manastır, Holdingleri de yardım kuruluşu kadar masum kalır.
Bırakın İslamiyeti, hiçbir inanca mensup olmayan, ineğe, ateşe, ota, puta tapan toplumların bile yapmayacağı işler bizim yerli dizilerde oluyor.
Evlenip boşanmak, evliyken aynı anda başka bir kadınla/erkekle sevgili olmak, alkol tüketmek, uyuşturucu almak, satmak, kullanmak, adam öldürmek, polis kılığına girmek, sahte kimlik, pasaport yapmak, bomba atmak, silah kaçakçılığı yapmak bizim dizilerde gayet sıradan olan günlük işlerden…
Yerli dizilerin birçoğunda çocukların babası belli değil, çocuğun kimden olduğu ancak DNA testi ile ortaya çıkıyor…
Aklı olmayan, konuşamayan, töreden, günahtan, sevaptan ve cezadan muaf olan hayvanların bile ana-babası belliyken bu -sözde- insanlar nasıl bu kadar rahat (!) bir hayat sürüyorlar?
İzlediğiniz diziyi iki hafta kaçırsanız, üçüncü hafta açtığınızda dizideki kadının başka bir erkekle, erkeğin de başka bir kadınla evlenmiş olduğunu, nikahsız olarak birlikte yaşamaya başladığını, eşlerin birbirlerini yeni birileriyle daha aldatmış olduklarını görebilirsiniz.
Tabi eskiden olsa bütün bunlar zina kapsamına giriyordu ve kanunlarımızda zina yapmanın cezası vardı. Ama sanırım şimdi zina da suç sayılmadığı için her şeyi serbest ve mubah görüyorlar.
Dizilerimizde uyuşturucu almak, satmak ve kullanmak basit, sıradan, eğlenceli, bol kazanç getiren, lüks hayatın kapılarını açan bir yol olarak gösteriliyor.
Uyuşturucu yüzünden sönen hayatlar, dağılan yuvalar, akıl ve ruh sağlığını kaybeden gençler, uyuşturucu parası için öz anne-babasını öldüren insanlar, cezaevlerinde tükenip geçen yıllardan hiç bahsedilmiyor…
Farkında mısınız? Sadece bir defa gerçek uyuşturucu krizine giren bir bağımlının kriz anı yayınlansa, kendi aile fertlerini gözünü kırpmadan öldürdüğü gösterilse uyuşturucu kullanımı yüzde 80 azalacaktır.
Eski filmlerde, dizilerde mahalleler vardı… Terzi, kasap, berber, kahveci, manav, tamirci ve diğer esnaflar, sanatkârlar vardı. Para kazanmanın zorlukları, tasarrufun önemi, geçim sıkıntısı, yardımlaşma, dayanışma, saygı, sevgi, helal kazancın güzelliği anlatılırdı… Toplumsal mesajlar verilirdi.
Şimdiki dizilerimizde, esnaf, memur, işçi yok! Herkesin bir holdingi var, emek yok, çalışma yok, risk almak yok…
Bol para var, yat var, kat var, parti düzenlemek var, tecavüz var, taciz var, her türlü rezillik var…
Okulda öğrenciler aşk yaşıyor, emniyette polisler birbirleriyle sevgili, şirketlerde patronlar çalışanlarını metres olarak kullanıyor. Yakın arkadaşlar hatta akrabalar birbirlerinin eşleriyle…
Sanki insanlığın yaratılışının tek amacı, cinsellik!
Yine dizilerin vazgeçilmezlerinden biri psikopatlık!
Maalesef her dizide, her yaptığı yanına kâr kalan bir psikopat kontenjanı var. Adam kaçırmak, fidye almak, işkence yapmak, yaralamak, öldürmek sıradan şeyler olarak gösteriliyor ki, insanlar artık evden dışarı çıkmaya korkar hale geliyor!
Bir de gündüz programlarımız var ki, o da ayrı bir sıkıntı.
Önce biri bizi gözetliyor ve muadilleri yayınlandı tepki alınca evlenme/evlendirme programları başladı. Rezillik ayyuka çıkınca bu furya ilginç yemek yarışmaları ile devam etti ve gelinen son nokta da ekranlarda detektiflik büroları açıldı. Güya polisin, jandarmanın, savcının çözemediği adli vakaları çözüme kavuşturuyorlar.
Hepsinin tek amacı var, kendi kanalının izlenme oranını artırmak!
Bu amaçlarına ulaşmak için insanları çıkarıp ekranlarda maymuna çeviriyorlar. İpe sapa gelmez olaylar, konular, saçmalıklar işleniyor.
Bu sunucu hanımlar, kolluk kuvvetlerinin ve savcılığın çözemediği işleri becerebilme eğitimini hangi okulda almışlar, devletin hangi kurumuna bağlı olarak çalışıyorlar, bunlara mahkeme kurma, şahit dinleme, suçlama, savunma, azarlama vb. yetkileri kim vermiş…
Çok merak ediyorum.
Efendim malumunuzdur, ülkemizde kısa adı RTÜK olan bir kurum var.
Bu kurumun resmi internet sayfasında, misyonu, vizyonu ve kalite politikasından bahsediliyor. Görev tanımını okuduğumuzda görsel ve işitsel medya alanında denetim yapan kamu otoritesi olduğundan bahsediliyor.
Peki RTÜK neden görevini yapmıyor.
Yoksa ekranlarda izlediklerimiz normal ve olağan şeyler de, anormal olan ben miyim?
Üyeleri, mecliste gurubu olan siyasi partilerce belirlenen RTÜK bugün görevini tam manasıyla yerine getirmiyorsa, bunun sorumluluğu bütün siyasetçilerindir.
Türk aile yapısı bozulursa, bu topluma yansır, toplum da bozulursa devletin çöküşü başlar.
Herkes ve her kurum görevini yapmalı, siyasetçiler, bürokratlar, gerçek gazeteciler bu konunun takipçisi olmalıdır. Televizyonlardaki tehlikenin boyunları kontrolden çıkmak üzeredir.
Uyduyu açtığınızda bin civarı kanalla karşılaşıyoruz. Gereksiz, faydasız, ilkesiz, ahlaksız televizyon kanalları acilen kapatılmalı diğerleri de kontrol altına alınmalıdır. Özgür yayıncılığı yanlış anlayan medya patronlarına bu işin doğrusu anlatılmalıdır.
Eğer bunu yapacak bir otoritemiz yoksa ne yapalım?
Kötünün iyisi olarak,
Ailece oturup Dallas mı izleyelim?