AKP Hükümeti tarafından yaklaşık olarak 4-5 yıldan beri Türk milletinin bilinçaltına yerleştirilmeye çalışılan barış (!) süreci konusunda milletimizi istedikleri kıvama getirdiklerini düşündüklerinden olsa gerek geçtiğimiz aylarda aleni olarak düğmeye bastılar.
Önce, kabinenin ağlama rekorunu elinde bulunduran üyesi İmralı’daki terörist başının namazlı, abdestli biri olduğunu, birlikte namaz kıldığı arkadaşlarının devlet kademesinde nasıl yüksek görevler aldığını açıkladı. Kendisi bunları anlatırken yine ağlamışmıydı hatırlamıyorum ama, bizim yangın yerine dönmüş olan yüreğimiz bir kez daha kanamıştı…
Sonra, terörist başıyla yapılan görüşmeler itiraf edildi…
Oslo’da yapılan görüşmelerin şifreleri muhalefet tarafından deşifre edildi…
Adaya muntazam seferler başladı…
Heyetlerin biri gidip, diğeri döner oldu…
Bir dönem yalnızlıktan şikayet eden terörist başının misafir ağırlamaktan başını kaşıyacak zamanı kalmadı…
Sesi güzel olan, olmayan herkes bir barış türküsü tutturdu, gidiyor…
Hükümet ile PKK sözcüsü partinin idarecileri zaman zaman birbirlerine bir esip gürlüyorlar, ama yağmuru gördüğümüz yok!
Polis tokatlayan BDP milletvekili mi istersiniz, polise silah gösteren milletvekili mi istersiniz… Bırakın hükümeti, devleti bile tehdit eden milletvekilleri, belediye başkanları çıktı ortaya…
Nihayet tarih verildi, “21 Mart 2013” milat olarak belirlendi.
Sırf bu yüzden nevruz kutlamaları adı altında birçok ilde yapılan ayaklanma provalarına güvenlik güçlerimiz sessiz kaldı, sadece uzaktan izlemekle yetindi…
Bu sene yapılan nevruz kutlamalarında teröristler için her şey serbestti; öyle ki, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde dağdan inen bir grup terörist silahlarıyla birlikte alandaki kutlamalara katıldılar, ellerine mikrofonu alarak konuşmalar yaptılar, halaylar çektiler, hayranlarıyla (!) fotoğraflar çektirdiler ve inlerine geri döndüler… Diyarbakır merkezde yapılan kutlamalarda devlete isyanın en açık göstergesi olan “Savaşa da varız, barışa da varız” pankartı bizim dikkatimizden kaçmadı ama hükümet tarafından görmezden gelindi.
Üniversite kampüslerindeki binalara terörist başının o hain bakışlı resimleri asıldı. Altına da ipe sapa gelmez istekleri slogan olarak yazıldı… Bu sebeple ülkesini ve milletini seven gençler birçok üniversitede duruma el koymak zorunda kaldılar. Bu pankartları indirmek yine milliyetçi gençlere kalmıştı…
Şimdi milletimiz bu konuda üçe bölünmüş durumdadır; bir kısmı vicdanının sesini dinlemek yerine hipnotize olmuş gibi sadece sürece sözcülük edenlerin sesini dinliyor ve sürece destek oluyor… Bir kısmı her şeyi göze almış, ülkemizi adım adım bölünmeye doğru götüren bu sürece karşı dimdik durmaya çalışıyor… Bir diğer kesim ise henüz ortada neler döndüğünden habersiz, olan biteni anlamaya çalışıyor… Yani su iyice bulanmış durumdadır….
PKK’yı masum gösterme ve gündemden düşürme çabaları kapsamında, yıllardan beri doğru dürüst bir eylemi bile olmayan silinmeye yüz tutmuş bir diğer terör örgütünün ismini yeniden gündeme getirdiler… Artık DHKP-C terör örgütünün hücre evleri basılıyor, üyeleri tutuklanıyor, bu örgütün PKK’dan daha tehlikeli olduğu imajı verilmeye çalışılıyor. Görünen o ki, önümüzdeki dönemde haber bültenlerinde bu örgütün adını daha çok duyacağız…
Barış süreci adı altında milletimize dayatılan ayrıştırma oyununu kamufle etmek için 31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara gemisine saldırarak 9 Türk vatandaşını katleden İsrail bile 3 yıl sonra ülkemizden özür diledi… 3 yıldır bir türlü özür dilemeye yanaşmayan İsrail’in tam da suların iyice bulandığı bugünlerde özür dilemesi irdelenmeye değecek bir vakadır.
Bu arada bir de af konusu önümüze gelecek; “devlete karşı işlenen suçlara af” adı altında, yanına eklenecek garnitürlerle birlikte bir paket halinde meclis genel kuruluna getirilmesi beklenen bu pakette büyük ihtimalle Ergenekon, Balyoz gibi davalardan mahkum olanların da teröristlerle birlikte affına imkan tanıyacak bir kanun teklifi getirilecek… Bu zannımızın doğru çıkması halinde de, PKK’yı affetmeyi ne zamandan beri düşündüklerini ve bunun için nasıl senaryolar yazdıklarını, birçok insanı bu oyunlara alet etmek maksadıyla nasıl cezaevlerine doldurmuş olduklarını hep birlikte göreceğiz.
Milletimize çözüm süreci diye anlatılan ve dayatılan şeyin aslında bir çözülme süreci olduğunun anlaşılması dileklerimle…