Vicdansızlığın, adaletsizliğin, işbirlikçiliğin, acımasızlığın, zulmün, işkencenin, cinayetin yani ihtilalin yıl dönümü!
Dün geceden beri takip ediyorum, televizyon, gazete ve internet haberleri ile sosyal medyada aynı klişe istatistik bilgiler dolaşıyor.
Hani şu her sene görüp, artık ezberlediğimiz;
1 Milyon 683 bin kişi fişlendi, 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin dava açıldı, 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam istendi, 517 kişi idama mahkûm edildi, 50 kişi idam edildi, 388 bin kişinin pasaportu iptal edildi, 30 bin kişi işten atıldı, 30 bin kişi yurt dışına kaçtı, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 471 kişi cezaevinde veya işkencede öldü, bütün siyasi partiler kapatıldı, 24 bin dernek kapatıldı, 400 gazeteciye 3 bin yıl hapis cezası verildi…
Evet, bu bilgilerin hepsi gerçek fakat bu tür darbelere son vermek için asıl anlatılması, konuşulması ve yazılması gereken konu başkadır bence…
Türkiye’de 12 Eylül darbesi kim tarafından ve neden yapıldı?
1948 yılında Ortadoğu’nun bağrına bir hançer gibi saplanan İsrail devletinin kuruluşuyla birlikte hayata geçirilen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) tamamı Müslümanlardan oluşan 22 ülkenin sınırlarını yeniden belirlemek üzere oluk oluk kan akıtacak olan bir projedir.
İşte bu projenin karşısında dik duracak ve uygulayıcılarıyla mücadele edecek, gerekirse BOP’un amacına ulaşmaması için canını vermeyi bile göze alacak tek kesim milletinin menfaatlerini kendi menfaatinin üstünde tutacak olan idealist gençliktir.
Türkiye’de ihtilal için şartların oluşmasını sağlayan Amerikan uşaklarının insafsızlığı sonucu binlerce insanımız hayatını kaybetmiştir. Şartlar oluşup, ihtilal gerçekleşince de gözaltına alınan gençlerin dirençlerini kırmak amacıyla işkence tezgahlarından geçirilmiştir. Gençlerimizin kimisi aklını, kimisi sağlığını, kimisi erkekliğini, kimisi de canını bu tezgahlarda bırakmıştır.
Emperyalizmin uşaklarının tek gayesi vardı, 20, 30 belki de 40 yıl sonra ülkemizi dahil etmeyi düşündükleri BOP’un önündeki engelleri kaldırmaktı.
12 Eylül’ün akabinde bütün siyasi partilerin genel başkanları gözaltına alınmışsa da, biri dışında, diğerleri çeşitli ülkelerin baskısı sonucu serbest bırakılmıştır.
Gücünü sadece Türk milletinden alan, kökü dışarıda olan hiçbir fikir sisteminin Türk milletine fayda sağlamayacağına inanan MHP Genel Başkanı Alparslan TÜRKEŞ’in tutukluluğu dört yıl altı ay devam etmiştir.
Alparslan TÜRKEŞ ve diğer ülkücüler maruz kaldıkları bütün insanlık dışı işlemlere rağmen inançlarından asla şüpheye düşmediler, geri adım atmadılar, hedeflerini küçültmediler, kızılelmalarını değiştirmediler. Tahliye olur olmaz, “nerede kalmıştık” diyerek bulundukları il, ilçe ve/veya beldelerde teşkilatlara koşarak yeni görevler üstlendiler.
BOP’un başındakiler, bütün olanlara rağmen ülkücülerin direncinin kırılmadığını görünce bu defa ülkücüleri parayla, makamla, ihaleyle, siyasi nüfuzla ve daha bir sürü dünyevi güçlerle kandırmaya çalıştıysa da, ikna ettiği ülkücü sayısı yüzde üç veya beşi geçmedi.
O zaman taktik değiştirerek cezaevlerinde ektikleri tohumların hasadını yapmaya karar verdiler. Çünkü o dönemlerde kimler tarafından hazırlandığı, basıldığı, dağıtıldığı meçhul olan onbinlerce kitap içeride elden ele dolaşmaya başlamıştı. Üstelik dışarıdan bir mektup kağıdı bile sokmanın imkansız olduğu askeri cezaevlerinde dağıtılıyordu bu kitaplar…
Yeşil Kuşak Projesi alt başlığı ile başlatılan bu projenin hasadı olarak ülkücüler önce ikiye bölündü, sonra üçe, dörde… 2022’ye geldiğimizde yönetim kadrosunda ülkücülerin bulunduğu siyasi parti sayısı altı veya yediye ulaşmıştır.
Ülkücülerin, idealist insanların BOP’a bir başkaldırı olarak küskünlüğe, kırgınlığa, bölünmüşlüğe son vermesi gerekmektedir.
İpi kopmuş tespih taneleri gibi darmadağın olan ülkücülerin acilen tek bir çatı altında toplanması demek TBMM’nde sandalye çoğunluğunu ele alarak, hükümeti tek başına kurmak ve ülkücü bir cumhurbaşkanı seçecek güce erişmiş olmaktı ki, bu hem 12 Eylülcülere hem de BOP’a hizmetkarlık eden diğer satılmış beyinlere vurulacak en büyük darbedir.
Ülkücüler, sadece 12 Eylülcülere beddua ederek, kin besleyerek bir yere varamaz, önemli olan özlerine dönerek birbirlerini kucaklamaları ve tek yumruk olan küfrün tepesine inmeleridir.