Milattan önce 3 binli yıllarda Hurriler’e ait izlere rastlanılan Diyarbakır ilimiz birçok medeniyete ev sahipliği yapmakla birlikte uzun bir süre Bizans hâkimiyetinde kalmıştır.
Hz. Ömer’in halifeliği dönemine denk gelen 639 yılında İslam orduları tarafından fethedilen şehre, 1085 yılında Selçuklular tarafından bir daha silinemeyecek olan Türk mührü vurulmuştur.
Selçuklulardan başlayıp, İnanoğlulları, Nisanoğulları, Artukoğulları, Anadolu Selçukluları, Timurlular, Akkoyunlular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyetine gelinceye kadar bin yıldan beri bir Türk şehri olarak kalmıştır.
Türk milleti bir taraftan Atatürk’ün önderliğinde yurdun dört bir tarafında Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan, Ermeni, Rus ve diğer kan emici emperyalistlere karşı savaşırken aynı zamanda Diyarbakır’daki 1925 Şeyh Said, 1926 Hazro, 1939 Garzan isyanlarını bastırmak ve isyancıların kafalarını ezmekle uğraşmıştı.
Tam bin yıl boyunca Türk devletleri tarafından sayısız, han, hamam, cami, köprü, okul, çarşı ve benzeri yapılarla donatılarak bölgenin en gelişmiş şehri olarak imar edilen Diyarbakır Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun merkezi durumundadır.
Bölücü hainlerin propaganda malzemelerini ellerinden almak ve doğu ile batıya eşit hizmet sunulduğunu göstermek amacıyla bütün resmi kurumların bölge müdürlükleri, 7. Kolordu Komutanlığı, Askeri Hastane, Polis okulu, TRT Radyoevi ve daha birçok resmi kurum, kuruluş Diyarbakır’da faaliyete geçirildi. Bu durum bölge illerinde yaşayan diğer vatandaşların en küçük bir resmi işlerinde bile Diyarbakır’a gelmeleri ve şehrin ekonomisine katkıda bulunmaları demekti…
Diyarbakır tarihi ve turistlik yapısının yanı sıra musiki, edebiyat, tasavvuf dallarında birçok ilim adamı yetiştirmiştir. Bu şehirde dünyaya gözlerini açan ses sanatçıları, sinema sanatçıları, yazarlar, şairler, fotoğraf sanatçıları, karikatüristler, ressamlar, akademisyenler ve bilim adamlarının sayıları yüzlerle hatta binlerle ifade edilecek düzeydedir.
Fakat bu kadim Türk şehri, küresel emperyalist çeteler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından bölücülük konusunda adeta pilot bölge olarak seçilmiştir.
Aklını, fikrini ve bedenini emperyalizme kiralamış soy fukarası bir takım teröristler ki, bunlar sadece elinde silahla dağda olanlar değildir. Bunların kimi esnaf, kimi tüccar, müteahhit, memur, işçi, öğrenci kılığına girmiş eli kanlı ve sinsi teröristlerdir.
Beyni iğfale maruz kalmış bu teröristler Diyarbakır’a musallat olduğu günden beri Diyarbakırlılar huzura hasret kalmıştır. Diyarbakır gibi bir kadim Türk şehrinin adı terörle birlikte anılır olmuştur.
Atatürk’ün “sahip olduğum fikirlerin babası” diyerek takdim ettiği Türkçülüğün Esasları kitabının yazarı Ziya GÖKALP de Diyarbakırlıdır. Fakat ne acıdır ki, Ziya GÖKALP’in müze olarak kullanılan evi, çözüm süreci döneminde verilen tavizlerin bir sonucu olarak teröristlerce yakılarak birbirinden değerli eserler yağmalanmıştır.
Her fırsatta Türk devletine, Türk milletine kin kusan, nefret saçan bu teröristler Türk’e düşmanlık eden her ülkenin askeri olmaya gönüllüdür.
Bu teröristler üniversitede profesör olarak da karşımıza çıkabilir, belediye başkanı, toprak ağası, çiftlik sahibi, memur veya işçi olarak da karşımıza çıkabilir.
Bilmem kaç yüzyıl önce kullanılmış olan amed isminin teröristler tarafından yeniden gündeme getirilmesinin tek sebebi cumhuriyete olan düşmanlıklarıdır. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı dön eminde Diyarbekir olarak anılan şehir Atatürk’ün Türk dil uzmanlarıyla yaptığı istişareler sonucu 19 Kasım 1937’de Diyarbakır olarak düzeltilmiştir. Devlete ve devletin kurucu iradesine karşı olan pkk terör örgütü bu yüzden Amed adında ısrar etmektedir.
Kurulduğu 1968 yılından beri Türkiye liglerinde top koşturan Diyarbakırspor’un adı çözüm süreci döneminde yani 28 Ekim 2014’de Amed SK olarak değiştirilmişti.
Geçtiğimiz hafta sonu Bursa’da oynanan maçta bu teröristleri taraftar kılığında tribünde gördük… Ellerinde LGBT sembollerini andıran pkk paçavraları vardı.
Hangi kılığa girerlerse girsinler, bunların ihanetlerini gözlerinden anlayıp kafalarını kopartacak kolluk kuvvetlerimiz ve istihbarat birimlerimizle tanışmaları uzun sürmeyecektir.
Bu spor kulübüne olağanüstü kongre yaparak kulübün adını değiştirmeleri için birkaç gün süre verilmeli, bu süre zarfında kulübün adı değiştirilmediği taktirde kulüp kapatılmalı ve kulübün bütün yöneticileri ömür boyu kamu hizmetinden mahrum edilmelidir.
Türkiye Cumhuriyetine kafa tutmak kimsenin haddi değildir. Türk devletine kafa tutan insan kafasının kopartılacağını göze almalıdır.
"Devlete saygı göstermeyene devlet merhamet göstermez" bu Türk töresinin değişmez bir yasasıdır!
Hüseyin başkan her cümlenin biten noktasına kadar katılıyorum bütün yüreğim le destekliyorum kaleminize yüreğinize elinize sağlık
Devlet birdir ve devletin yanindayim adima Allah bunlara firsat vermesin Insallah