Bütün dünyayı kasıp kavuran Korona salgınının yol açtığı ekonomik krizin ülkemizde kendini hissettirmeye başladığı ilk aylarda belki de can derdine düştüğümüzden dolayı maddiyatı fazla düşünemedik…
Kenarda köşede üç-beş kuruş birikmişi olanlar ilk birkaç ay bu paralarını harcadılar. Bordrolu çalışanlar ilk birkaç ay kredi kartlarına yüklendi, bütün alışverişlerini kredi kartıyla yaptı.
Sonraki günler, haftalar ve aylar çok ağır gelmeye başladı. Temel gıda maddelerinde devalüasyon niteliğinde fiyat artışları oldu. Konut kredilerindeki faiz indirimini vicdansızca fırsata çeviren emlak sektörü yüzünden kiralar tavan yaptı.
Sigortasız yani kayıt dışı çalışırken krizden dolayı işten çıkarılan yüz binlerce insan işsizler ordusuna katıldı ama zaten kayıt dışı çalıştıkları için işsiz kaldıkları da resmi kayıtlara işlenemedi.
İş arayan yani işsiz insan sayısı resmi rakamlara göre 5 milyon sınırına dayandı. Tabi kayıt dışı işsiz kalanlar bu rakama dahil değil…
Açlık sınırının 2.830 lira olarak açıklandığı ülkemizde 13 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı gerçeğinden hareketle, iş sahibi olan, çalışan 13 milyon ailenin bile açlık sınırının altında yaşadığını söylemek abartı olmayacaktır.
Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 7.500 olarak açıklanmıştı. Buna göre bordrolu çalışan (memur, işçi) ve küçük esnafı da düşünerekten 30 milyon ailenin yoksulluk sınırı altında yaşadığını kabul etmek durumundayız.
Çok geriye gitmeden 15 Aralık 2019 tarihi ile bugün arasında şöyle bir kıyaslama yapacak olursak cebimizdeki paranın nasıl eridiğini, değer kaybettiğini görebiliriz.
15 Aralık 2019 tarihinde 5 bin lira ile 11 çeyrek altın alan bir tüketici, aynı para ile 800 Euro veya 910 dolar alabiliyordu.
Oysa bugün cebinde 5 bin lira olan bir vatandaş sadece 6,5 çeyrek altın alabiliyor. Bugün 5 bin lira ile 490 Euro veya 590 dolar alabiliyor.
Bir yandan paramız hızla değer kaybederken, diğer taraftan marketlerde, manavlarda ve bakkallardaki fahiş fiyat artışları yüzünden temel ihtiyaçlarını karşılamak için bankalardan krediler çekilmeye başlandı.
Elektrik, su, doğalgaz faturaları önceki yıllara göre daha kabarık gelmeye başlayınca, aboneler faturalarını da ödemekte zorlandılar. Nitekim faturasını ödemediği için elektrik veya doğalgazı kesilen abone sayısında zirve yaptık.
Ardından intiharlar haberleri girmeye başladı. Hangi gazeteyi açsak, hangi televizyon kanalına baksak, internet haber sitelerinde, sosyal paylaşım sitelerinde sürekli intihar vakalarıyla karşılaşıyoruz. Ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamayan, faturalarını, kirasını ödeyemeyen, çaresiz insanlar belki de, bir an için bir akıl tutulması yaşıyor ve çıkış yolu olarak intiharı seçiyorlar.
Türk milleti olarak binlerce yıllık tarihimiz boyunca kurduğumuz yüzlerce devletin idaresi esnasında çok büyük sıkıntılarla karşılaştığımız olmuştur. Ama Türk milletinin en büyük özelliği sorunla karşılaşınca anında kenetlenme olduğu için, her sıkıntıda milletimiz ve devletimiz bir birine sımsıkı kenetlenerek herkes üzerine düşen fedakarlığı yapmıştır.
İşte şimdi milletçe yine bir sınavdan geçiyoruz. Evsize ev, işsize iş, aşsıza aş vererek bir olmanın, iri olmanın dolayısıyla diri olmanın zamanıdır. Türk milleti güçlü bir tek yumruk olmalıdır ki, devletimiz üzerinde hain emelleri olan emperyalistlerin ve uşaklarının tepelerine inebilsin.
Ancak bunu yaparken sadece tebanın fedakarlık yapması beklenemez. Ki, teba zaten kuru ekmeğe şükrede r durumdadır. Tabandan tavana kadar herkes için fedakarlık yapma zamanıdır. Özellikle devlet bütçesinden yapılan israf ve savurganlık artık son bulmalıdır.
Milyonlarca insanımız iş bulamazken, evine yarım kilo et alamazken, evladına meyve yediremezken, fırından aldığı bir ekmeği veresiye defterine yazdırırken, bir kişinin 6 - 7 yerden 80 bin, 90 bin gibi maaşlar alması hiçbir vicdana sığmaz.
KİT’lerin, Bankaların, borsanın vb. kurum kuruluşların yönetim kurullarına giren kişilerin liyakat durumları, eğitim düzeyleri gibi konulara hiç girmeyeceğim. Çünkü adil bir atama yapılmamışsa zaten sorumluluk atayana aittir ve hesabını Allah’a verecektir.
Ama bir kişinin birden fazla yerden maaş alması üstelikte milyonlarca insanın asgari ücretle bile iş bulamadığı bir ortamda, bir kişinin birden fazla yerden astronomik maaşlar alması vicdanları yaralamaktadır. Devletimiz ilgili kanunda gerekli düzenlemeyi yaparak bir kişinin birden fazla yerden maaş almasını yasaklamalıdır.
Kısacası, birilerinin “Huzur Hakkı” adı altında 6 - 7 yerden maaş alması, Türk milletinin huzurunu kaçırmaktadır.