Türk-İslam Ülkücülüğü dünya görüşünü benimseyerek bir yaşam tarzı haline getiren insanlara ülkücü denilir. Ülkücü teşkilatlarda birbirlerini tanıyarak kader birliği yapan, teorik ve/veya pratik çeşitli eylemlerde ortak hareket eden insanlar gelir düzeyine, eğitim durumuna, cinsiyetine, yaşına bakmaksızın birbirlerine “ülküdaşım” diye hitap ederler.
Her ülkücünün nasıl ki, milletine, devletine ve teşkilatına karşı yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükleri varsa, ülküdaşlık hukukuna halel getirmemek için de bir takım sorumluluklar yüklenmesi gerekmektedir.
Peki, ülküdaşlık hukuku nedir?
Ülküdaşlık hukuku, iki gündür yemek yemediğine, cebinde sadece 35 kuruş parası olmasına bakmaksızın, ülküdaşlarının karnelerini imzalatmak üzere, komünist işgali altındaki İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okuluna gitmek ve sonrasında kurşunlanarak şehadete ulaşmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, Türkiye’nin bütün gümrük kapılarında rüşveti, kaçakçılığı, kirli işleri bitiren bir bakan olarak evdeşine hitaben Nilgün hanım, şehit olan genç ülküdaşlarıma imreniyorum dedikten sadece bir ay sonra evinin önünde kurşunlanarak şehadete ulaşmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, ülküdaşları okulda güven içinde ders yapabilsinler diye Urfa Öğretmen Okulunun önüne kurduğu manav tezgâhında nöbet tutmak, daha sonra karıştığı olaylar ve uğradığı iftiralar sonucu yurt dışına çıkarak, vatanından uzakta, Almanya’da hayata gözlerini yummaktır.
Ülküdaşlık hukuku, henüz 12 Eylül darbecilerinin zulmünün devam ettiği o günlerde, açık görüş günü henüz 5 aylık olan oğlunun kundağının içinde Urfa Cezaevine silah sokarak 9. Koğuştaki ülkücü mahkûmlara teslim edebilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, Gençlik Kolları Başkanlığı yapmakta iken, merkez ilçe başkanı tarafından, bir süre Urfa’dan uzak kalması için gönderildiği Ankara’da duramayıp, arkadaşlarına destek için geri döndüğü Urfa’da sabahın erken saatinde babasıyla birlikte kurşunlanarak şehadete ulaşmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, “evlatlarım, işkencelere dayanamayan olursa her şeyi Türkeş yaptırdı desin” emrini verebilmektir ve bu emre rağmen binlerce tutuklu ülkücüden birinin bile Başbuğ Türkeş’i suçlamamasıdır.
Ülküdaşlık hukuku, Azerbaycan’da aylarca Ermenilere karşı savaştıktan sonra geri döndüğü İstanbul’da Erenköy Bizim Ocak Temsilciliğine atılan bombadan gençlerin zarar görmemesi için kendini siper ederek şehadete ulaşmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, evini, işini, okulunu, geleceğini düşünmeden Türkiye’nin başkentinde gecesini gündüzüne katarak ülkücü hareketin arşivini oluştururken aynı zamanda onlarca kitap yazabilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, üniversitenin özel yetenekle öğrenci alan bir bölümüne kendisinin tüm şartları tuttuğu halde bir ülküdaşının ismini vererek okula yerleşmesini sağlamaktır.
Ülküdaşlık hukuku, üç kişinin bile bir araya gelmesinin yasak olduğu, suç sayıldığı 12 Eylül sonrasında cezaevinde yatan ülküdaşları için yardım toplayıp her türlü ihtiyaç malzemesini içeriye ulaştırmak, mahkemesi devam edenlere avukat tutmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, siyasi nüfuzunu kullanarak şehit ülküdaşlarının yakınlarının işe yerleşmelerine vesile olmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, Ülküdaşlarına yapılan işkence ve zulme son verilmesi için metal kaşık, çatal kullanmanın bile yasak olduğu sıkıyönetimin Paşakapısı Cezaevinde her şeyi göze alıp koğuş penceresinden silahla savcıya ateş edebilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, Urfa’da Ocağın kapalı olduğu dönemde kendi imkânlarıyla Ötüken Kitap Okuma Sarayını kurarak burada 70 - 80 kişinin katıldığı seminerler düzenlemek ve bütün okullarda teşkilatlanmak suretiyle Ocağın alt yapısını oluşturabilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, 18 yaşında, 20 yaşında Ocak Başkanlığı yaparken bulunduğu ilin ya da ilçenin mülki amirleri başta olmak üzere bütün devlet erkânıyla tanıştığı, görüştüğü halde bu nüfuzu şahsi işleri için kullanmamaktır.
Ülküdaşlık hukuku, yaşı itibariyle hiç birini tanımasa da yaşadığı ildeki bütün ülkücü şehitlerin resimlerini ve hayat hikâyelerini kitaplaştırarak, Türkiye’de bir ahde vefa örneği olabilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, yaz, kış, yağmur, çamur, sıcak, soğuk, para var, yok demeden her hafta düzenli olarak cezaevindeki ülküdaşının ziyaretine gidebilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, her gittiği ilde, ilçede, beldede önce teşkilatla tanışmak, her ortamda ve her şartta teşkilattan almayı hiç aklından geçirmeden her zaman vermeyi düşünmektir.
Ülküdaşlık hukuku, bulunduğu il veya ilçedeki bütün okullarda ülkücü gençlik teşkilatlarının kurulması için çaba sarf etmektir.
Ülküdaşlık hukuku, Ocaklarda seminerlerde, büyük salonlarda konferanslarda, çarşıda, pazarda, markette, otobüste, dolmuşta en an eylem, her yer meydan şuuruyla ülkücülüğe kitlelere anlatmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, yazdıkça kurşunlanan, yazdıkça yargılanan, yazdıkça hapse atılan, yazdıkça yalnızlığa itilen ama bütün bunlara rağmen kalemi hiç durmayan ülkücü yazarların kitaplarını okumak, okutturmaktır.
Ülküdaşlık hukuku, bu davayı geniş kitlelere yaymanın yolu, sürekli çalışmak her gün yeni insanlara ülkücülüğü anlatmak, teşkilat içindeki her ferdin özelliklerini ve kapasitesini iyi bilmek, herkesi en faydalı olacağı konumda değerlendirmektir.
Ülküdaşlık hukuku, teşkilat konularında gerekirse tartışabilmek, fikri olarak alt edemediği ülküdaşına saygı duymak, bulunduğu il, ilçe veya belde de, sağlıkta, sporda, teknolojide, sosyal faaliyetlerde, reklamda, yiğitlikte, mertlikte, hoşgörüde, sabırda kısaca her alanda teşkilatın adını duyurabilmektir.
Ülküdaşlık hukuku, okulunda, işinde, mesleğinde, tarlasında, bağında, bahçesinde, çalıştığı kurumda ve her ortamda en başarılı, en zeki, en çalışkan, en saygın ve en güvenilir insan olmayı gerektirir.