90' lı yıllardı, üniversite öğrencisiydik ve o şartlara göre siyasi bir ortamımız vardı. Devletini, milletini seven ancak inançlarına uyan bir hassasiyeti mevcut devlet sisteminde hissedememenin burukluğunu yaşayan pek çok gençten biriydim... O günlerdeki devlet sistemi başörtüsü gibi bazı meseleleri sembolik olarak sistem karşıtlığı göstergesi olarak gündemde tutuyor, dini hassasiyeti olan insanları sistemle çatışmalı gösteriyor, kendi sisteminden uzak tutuyor, zaman zaman da bunu bir baskı unsuru olarak kullanıyordu. Milli Güvenlik Kurulu kararlarında irtica sürekli ilk sıralara alınarak devlet sistemiyle bu milletin asli unsuru olan inançlı insanlar çatışma halinde tutulmak isteniyordu. Aslında vatan müdafaasının en etkin değeri olan İslâmî hassasiyetler sürekli bir tehdit unsuru olarak gösterilmek isteniyordu... Evet işte o günlerden bu günlere geldik çok şükür, artık toplum değerleri ile çatışmayan yöneticiler var bu ülkede ..Çok ciddi bir siyasi mücadele verildi. Bu mücadelenin vitrininde olan, çilesini çeken, bedeller ödeyen pek çok büyüğümüzün yanında tabii ki tabanda, toplumsal zeminde her zaman bizler de vardık. O kadar sahiplendik ki davayı sürekli vitrindekileri bazı tercihlerinden, bazı hatalı uygulamalardan, bazı kararlarından dolayı uyararak onlarla kısmen bozuşmayı bile göze alırken toplumun her zemininde de mevcut siyasetin haklılıklarını anlatmaya gayret ettik. Çok zamanlar moralimizin bozulduğu, güvenimizin sarsıldığı oldu. Paralı, pullu işler, akçeli siyasi tercihler çoğu zaman beklentilerimizi karşılamadı, bizleri hayal kırıklığına uğrattı. Buna rağmen bu aziz milletin kazanımlarının hatrı için, kazanma hesabı yapmanın da gerekliliğine vurgu yapıp pek çok şeye eyvallah dedik. Ancak her zaman beklentimiz şuydu; yanlış insanlar temizlenir, yanlışlar düzeltilir diye düşündük çünkü bizde siyaset tevhid inancına dayanan özgürlük ve idare anlayışına dayanır, halka hizmet Hakk'a hizmettir diyorduk. Esas mesele Hakk'a hizmetken bu meselelere takılmak yanlıştır diyorduk. Şimdi mevcut siyaseti her durumda kayıtsız şartsız alkışlamak, hiç eleştirmemek, el ovalamak, boyun bükmek, işini yürütmek sananlara bakıp ta üzülüyorum. Ne el ovalarız ne de boyun bükeriz. Vitrinler değişebilir, gelenler gider bir gün bir tek Hakk değişmez bunu biliriz, bunu söyleriz biz. Mevcut sistemde yapılan hatalar varsa bunu usulüyle söylemek te yine bize düşer. Bizim için kimin doğrusu çoksa O'na da dua çoktur. Kim doğru dururken yanlış yapıyorsa O da vebal altındadır, bu işe zarar veriyordur. Şimdi biz meseleye böyle bakıyoruz, doğrulara duacıyız, yanlış yapanlarla da mücadelemiz var tabii.Yaparak, onararak, uyararak, sükûnetle, suhuletle...Belki kırılarak, belki yıpranarak ama kırmadan, ama dökmeden... Bu dava Hakk davası her zaman gariplerin boynundadır, sahibi de yüce Mevlâ'dır. " Dedi bir abi...Ben de dinledim, çok da hoşuma gitti, sizlerle de paylaşayım dedim çünkü bence de çok haklıydı...
Recep abi kalemine yüreğine sağlıkrnBugünkü Türkiye her ne kadar yeni ve her ne kadar sistemin yenilikleri ile düzeni yeniden inşaa etse de bazen yıllar sonra önümüze baş örtüsü diye sorunu yeniden ortaya kiyabiliyorlar. Bu süreç sancılı olduğu kadar yıpratıcı da bu süreç tüm bunların üstesinden zamanla gelişeceğine inancım tamdır. Belki de bu ülke de en büyük değer yargılarımız in yeniden hükümet politikalarına dahil edilerek hakkın er geç tecelli edeceği de şüphesizdir. Sabır ve metanetten başka bir şey elimizden gelmiyor.ancak yazılarınız ve kaleminin daim olsun
Teşekkürler, müslüman her zaman halim, selim olmaya toplumun huzurunu düşünmeye çalışmalı ve Allah rızası gözetmeli inşaallah.