Hiç düşünüyor muyuz Ortadoğu’da bu kadar örgüt ne geziyor diye. Tabiri caizse örgüt koleksiyonu toplumlar haline gelmişiz. Her taraftan etnik ve mezhebi unsurlara dayalı silahlı örgütler türüyor durmadan...
İslam inançlarına ve Efendimiz (s.a.v)’in metoduna tamamen ters olan bu örgütlenme modelleri bölgedeki tüm devletler ve halkları için çok hayati bir önem taşımasına rağmen nedense yeterince irdelenmiyor.Ayrıca bütün bu örgüt yapılarının oluşumundaki dış etkenler ve ajan faaliyetleri çok iyi bilinmesine rağmen bu ajan faaliyetleri
ile neden yeterli düzeyde mücadele edilmiyor? Neden bu konularla ilgili bölgedeki devlet başkanları ve ilim adamları toplanarak daha aydınlatıcı ve ikna edici açıklamalar yapmıyorlar? Neden insanlarımız her an biribirlerini katleden bu cenderenin kucağında harcanıyor?
Halbuki altı yüzyıllık bir imparatorluğun varisleri olarak geçmişimize baktığımızda bir benzetme yaparsak, bu sağlam toplum yapısını inşa eden insanları yetiştiren örgütler olarak; başta aile olmak üzere tekkeler,zaviyeler,tarikatlar gibi kurumlar karşımıza çıkar.Sermayesi insan olan bu eğitim kurumlarında insanların eline kesinlikle silah tutuşturulmaz, sadece vicdan ve ahlak eğitimi verilirdi.Ahlaklı ve imanlı insan,vatanını ve milletini seven insan,helali ve haramı bilen insan eğiten bu kurumlar imparatorluk olarak büyüme ve yükselme dönemlerinin temel yapı taşları idi. Ancak biz ne yaptık? Biz yeni devlet yapılanmamızda bu kurumları devletin varlığı için tehlikeli gördük, hepsini kapattık,vicdan eğitmeye gerek yok dedik,dindar ve ahlaklı insan anlayışına gerek yok dedik. Daha doğrusu bize bunu dedirttiler. Yalnız pozitif ilimlerin bize yeteceğini söylediler hatta dini eğitimin pozitif ilimle çelişeceği inancı topluma aşılandı. Bu tip eğitim kurumları gericilik ve yobazlık kaynağı merkezler olarak bize kabullendirildi. Her yönüyle akıllı,pozitivist ve çağdaş olmalıydık; alfabemizi,dilimizi,kılık kıyafetimizi değiştirdik. Artık bizde akıllı batılı toplumlar gibi olacaktık sözde. Ancak hamurumuzun mayası olan inanç ve maneviyatımızı başkalarının yönlendirmesiyle kaybediyorduk ve farkında değildik...
Uzun yıllar kendi değerlerimizi kötüleyen bir çağdaşlık fikriyle avunduk ve bu çağdaşlaşma hareketini başarabilen ulusumuzla,ırkımızla bol bol övündük!...Dağa taşa ırkımızla ne kadar mutlu olduğumuzu yazdık, ırkımızın doğruluğu üzerine antlar içtik sanki başkalarında olamaz der gibi ve farkına varamadık kimlere kötü niyetli planlayıcılar tarafından kullanılmaya hazır nasıl bir eksiklik hissi verdiğimizin ve kimleri nasıl küstürdüğümüzün.Irkçılık virüsünün vücudumuzu nasıl sardığını bir türlü hissedemedik. Aslında bu yapılanlar hamurumuzun kıvamını bozabilmek için hamuru sulandırmaktan başka bir şey değildi ve yine farkına varamadık. Biz hamura su kattıkça hamurumuzdaki öz yani un ve tuz suyla aktı gitti,hamurumuzun kıvamı bozuldu ve biz yine farkına varamadık.Üstelik bu yanlışın farkına varıp uyarmak isteyenleri kolayca hain ilan ettik.Devlet olarak varolmanın gereği sanki bunlarmış gibi bize dayatıldı. Bu arada sulandırılan hamurumuzdan akan diğer un ve tuz gibi maddeleri yani özümüzü hak ve özgürlük arayışı diye başka bir yerde örgütlediler,silahlandırdılar,kan akıtmaya alıştırdılar. Ve artık hamurumuz özünü,kıvamını kaybetmişti. Biz, biz değildik artık; biz, sadece sen ve bendik. Sen ve ben olmanın özgürlüğü diye yutturdular bize bizi bölmeyi.
Şimdi bölgede kafalarına göre sınırlarımızla oynuyorlar.Namusla,canla,malla oynuyorlar. Bizi, sen ve ben diye ayrıştırmanın farkındalığı ile yeni enerji koridorları oluşturuyorlar.Bir medeniyetin tüm birikimini, tarihini ,ev,han,hamam,cami demeden tüm kalıntılarını vahşice yakıp yıkıyorlar. Evet bunların hepsini ırksal ve mezhepsel sen ve ben ayrımından yapıyorlar.Hak ve özgürlük arayışı vaveylasında sana bana silah satıyorlar; seni bana, beni sana vurduruyorlar.Her ne kadar tezgahı birileri kursa da maalesef hayret edilecek bir gerçek olarak; bunu bize biz yapıyoruz, sen ve ben... Oysa biz, bundan önce yani sen ve ben değil de bizken bu topraklarda tüm bu yıkım ve vahşet yoktu ve biz, bizken sen ve benden daha mutluyduk...