Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun Medinede vefat eden gazeteci-yazar Hasan Karakayanın verdiği bir röportajı izliyorum televizyonda. Ülkedeki en büyük eksiklik sizce ne? sorusuna “muhalefet eksikliği” diye cevap veriyor merhum Hasan Karakaya...
Bunu bende defalarca yazılarımda beyan etmiştim. Muhalefet eksikliği ülkenin en büyük problemi bence… İktidarı fazla çalışıyorsun, fazla çabalıyorsun, radikal kararlar alabiliyorsun, reform niteliğinde işleri kısa zamanda gerçekleştirebiliyorsun diye suçlamayacaksak eğer ; muhalefetin devranı anlayışına göre iktidarı seviye ayarlayamamakla suçlamayacaksak eğer ki zaten bu da doğru bir yaklaşım olamaz, o vakit muhalefetin bu hali ile ülkenin en büyük problemi olduğunu rahatlıkla söylememizde bir beis yoktur...Muhalefet kendisinden beklenen reformist bakıştan,istenilen yenilenmeden ve vizyonel değişimden o kadar uzak ki en son işi; ülkede aslında siyaset yapmayan bazı yapıların siyasete doğrudan müdahalesine kadar , sokak eylemcilerinin alnından öpebilecek noktaya kadar, milletvekili kaçıranlara arkadaş diyebilecek kadar, hendek kazanlara hendek kazan çocuklar diyecek sevimliliğe gereksinim duyacak kadar illegaliteyle iç içe konuma getirdi sonunda…
Son günlerde izlediğimiz, bazıları tarafından “Hendek Siyaseti “ diye tabir edilen ancak aslında “ Siyasete Hendek” tabiri daha doğru olan yaşanan hadiseler de bu konuda gelinen son noktayı gösteriyor. Yaşananlara dair bazı sanatçılar, bazı gazeteciler ve siyasetçilerin özyönetim talepleri ile ilgili açıklamaları da dikkat çekici gerçekten. Özyönetim talep eden siyasi parti ve bağlı siyasi yapılanmaları bunu teorik olarak gündeme getiremez demek başka bir şeydir, bu talebini eylemselliğe çevirerek ülkeyi savaş alanına çeviremez demek se daha başka bir şeydir. Bunu böyle ifade etmekte hakikate bakarsak vicdani bir meseledir. Talep edilen şey ülke gündeminde konuşulmadan , değerlendirilmeden, artıları,eksileri tartışılmadan ve bunun kanuni altyapısı oluşturulmadan fiili olarak ilan edilmesi hiç şüphesiz ki mevcut durumla çatışan bir durumdur ki tüm bu olayların ve devlete karşı silah kullanmanın demokratik ve masum bir talepmiş gibi bir izahı mümkün olamaz. Özyönetim taleplerini siyaseten haklı yada mantıklı bulabilirsiniz, daha doğru olabilir diye savuna da bilirsiniz. Ancak bu açıklamanın ardından bu iş te böyle yapılmamalı dememeniz aslında sizin kana, yıkıcı eylemselliğe ,şiddete,kaosa,teröre,ülkeye zarar vermeye karşı her zaman ki körlüğünüzün ve tüm bunlara karşı her zaman kullandığınız at gözlüğünün en büyük delilidir. Adalet,hak ,hakkaniyet olmadan ve doğruları konuşmadan kusura bakmayın ne solculuk , ne de siyaset olur bunu bilesiniz. Ne yani sizce özyönetim ilanından sonra devletin kaymakamı, emniyet müdürü,askeri birimleri bu ilçeleri “ Abi nerde kaldınız ya, bizde sizi bekliyorduk,iyi ki geldiniz.” deyip terk mi etmeliydi. Yani biraz mantıklı olmak, mantıklı düşünmek lazım…
Siyaseti o kadar seviyesiz bir hale getirdiniz ki devletin başına gazete manşetlerinde bulmaca kisvesiyle hakaret ve beddua seviyesizliğine, Medinede vefat eden bir gazeteciyi bile viagrayla buluşturma densizliğine düçar eylediniz. Ülke gündemine dair artık hayra yorumlanacak hiçbir sözü olmayan bir güruhun bitmişlik,tükenmişlik sarhoşluğu ve bu sarhoşluğun getirdiği hovarda naralar gibi geliyor artık bize bütün bunlar… Ve bütün bunlar sizin aslında bu ülkenin hayrına hiçbir şey yapmadığınızı ve aslında bu ülke için de hiçbir şey olmadığınızı gösteriyor bize… Ve artık tüm bunların millet nazarında bir ederinin olamayacağını da bilmenizde fayda var...