Önce Akhisar, Ankara sonra 24 Ocak 2020 de Elazığ ilimiz ve çevresinde meydana gelen depremde ne yazık ki 40 dan fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiş, tümüne C. Allah tan rahmet diliyorum. 1500 e yakın vatandaşımız yaralanmış, onlara da acil şifalar diliyorum. Yaklaşık 75-80 bina yıkılmış, 300’e yakın binanın hasarlı olduğu tespit edilmiş, en önemlisi binlerce kişi evsiz barsız kalmış, bir gün önce kendi kendine yeten vatandaşlar, bir gün sonra çorba kuyruğuna girmek zorunda kalmış, yurtsuz yuvasız spor salonlarında çadırlarda yaşamak zorunda kalmış, tabirimi hoş görün, vatandaşın yurdu yuvası dağılmış, ahlak yoksunu, vurdum duymaz, cibiliyetsiz birkaç kendini bilmez bu durumu güya siyasi ranta çevirme, bu vahim olay üzerinden iktidardan hınç alma peşine düşmüştür. Yazık ama çok yazık, bunların ataları kalksa yüzlerine tükürürler, tabii anlarlarsa, anlamazlarsa yağmur yağıyor derler.
Vay efendim niye bu kadar abartılıyormuş, niçin bu kadar Bakan, bürokrat oraya gidiyormuş, güya hiçbir şey yapılmamış, ayrımcılık yapılmış v.s gibi bir sürü deli saçması. Bre ey gafiller siz bu milleti gözü görmez, kulağı duymaz, gördüğünü anlamaz, kadir kıymet bilmez mi sanıyorsunuz. Bu millet kimin dost, kimin düşman olduğunu bilir, sabırlı olduğu için her şeyin bir vakti var der ve zamanını bekler.
Gün bir olmak, birlik olmak ve yaraları birlikte sarmak günüdür. Ayrılığın, dargınlığın, fırsatçılığın gereği yok. Tüm sıkıntılı günlerimizde olduğu gibi el ele vereceğiz ve bu yıkımın, felaketinde üstesinde geleceğiz inşallah. Ayrılıkçıların, deprem siyaseti yapmak isteyenlerin hainlikleri de kendilerine kalacaktır, bu böylece biline…
Bu hain biçareleri uluslar arası güçler ölçeğinde düşünürsek, elin Yunanından, Ermenistanından taziye, yardım, başsağlığı mesajları geldi, bizim sözüm ona Müslüman Araplarımızın bazılarından hala ses seda yok. Olur beyler bizim için ne düşünüyorsanız C. Allah size on katını versin inşallah. Ama unutmayın bu asil millet dar gününde yanında olan milletleri hiçbir zaman unutmamıştır. Yine bu milletin dostluğu derin, düşmanlığı ürkütücüdür, bunu da unutmasınlar.
Yeri gelmişken deprem ve deprem psikoloji ile ilgili yaşadığım bir olayı anlatayım. 1998 deki Gölcük depreminden epey sonra resmi araçla Ankara’dan Şanlıurfa ya gelirken bir ara şoförümüz bizi bir arabanın takip ettiğini söyledi. Bende adamın niyetini anlamak için bir tesise girelim bakalım dedim. Biz tesise girdik oda girdi, ben tesisin önündeki masalardan birine oturdum, adamda geldi, neden bizi takip ettiğini sordum, dedi ki ağabey ben Gölcükte yaşayan sigortacılıkla uğraşan bir Urfalıyım, depremde eşimi, çocuklarımı, tüm mal varlığımı kaybettim, ertesi sabah çorba kuyruğuna girmeye başladım. Şanlıurfa’da da bir annem var, Urfaya gidiyorum 2-3 gün kaldım mı sıkılıyorum, geri Gölcüğe dönüyorum. Orada eşim, çocuklarım, yaşadığım hayat gözümün önüne geliyor, bunalıyorum, tekrar yollara düşüyorum. Plakanızı 63 görünce biraz sohbet edeyim, belki açılırım dedi. Baktım ki adamın psikolojisi bozulmuş, biraz sohbet ettik, bildiğim kadarı ile biraz nasihat ettim ve yolculuğumuz böylece Urfa’ya kadar devam etti. C. Allah bizleri bir daha bu acılarla imtihan etmesin ve kimseyi gördüğü günden geri koymasın inşallah. Kalın sağlık ve esenlikle…